12 Ocak 2017 Perşembe

BÜYÜK DOLAP; İpçi, Köstebek ve Kaz

"Kaz TÜYÜ yorgan, yastık vs ASLA kullanMAyınız!"

Colin Bruce; İngiliz yazar ve Fizikçi

(1) Alıntı özeti: 1900 civarı; yasaların henüz oturmadığı, kanuni boşluklarla dolu Amerika'da sık oynanan BÜYÜK DOLAP oyununun başrol oyuncuları; dolandırıcı İPÇİ ve KÖSTEBEK ile yolunacak KAZ'dır.

Oyunda İPÇİ ve KÖSTEBEK birbirlerini öyle bir suçlarlar ki işbirlikçi olduklarının anlaşılması çok zordur. Oyun sonunda  kandırılan KAZ, yine oyun gereği İPÇİ'nin kendinden daha çok zarara uğradığına inanır ve hatta ona acır: KAZ, kendini dolandırdığını öğrendiği KÖSTEBEK'ten ise peşine düşemeyecek kadar çok korkmaktadır. Ve kendisi de, çok para kazanma hayalindeyken suça bulaştığı için şikayet edecek şansı da kalmamıştır.  

Derleyen; A.Şükran Demiralp, 12/01/2017



(2) İPÇİ, KÖSTEBEK ve KAZ için bir başka öykü:
 http://asukrandemiralp1.blogspot.com.tr/2013/09/nitelik-kavrami-uzerine.html

Acaba İPÇİ, KÖSTEBEK ve KAZ senaryoları devam ettikçe ÇAN EĞRİSİNE GÖRE gidiş nereye?

4 Ocak 2017 Çarşamba

BİLGİ ve BİLİNÇ


Erdal Atabek'in 2012 yılından bir yazısı:

Toplumun bilinçli olup olmadığı sürekli tartışma konusudur.

Nedir “toplum bilinci?”

Olaylar karşısında zamanında ve yerinde tepki verebilmek.

Toplum ölçeğinde doğru olanı desteklemek, yanlışı engellemek.

Seçimlerini bilerek ve sonrasını düşünerek yapabilmek.

Toplumun gidişinden sorumluluk duymak.

Toplum yaşamına katılımcı çalışmalarla etki yapmak.

Bunları bizim toplumumuzda göremiyoruz.

Kuzey Avrupa toplumlarında bu toplumsal davranışların oranı yüksektir.

Avrupa’nın genelinde de bu davranışlar yaygındır.

Amerika’da çok düşüktür ve ancak üniversitelerde görülür.

Türkiye’de toplumsal sorumluluk katılım oranı çok düşüktür.

Neden mi?

Nedeni “bilgi” ile “bilinç” arasındaki farktır.

“Bilgili olmak”, bir konuda bilgi sahibi olmaktır.

Bizim toplumsal kültürümüzde bu “diploma sahibi” olmak demektir.

Bizde bu aşama yeterlidir.

“Bilinçli olmak” ise sahip olduğu bilginin ne olduğunu, nereden geldiğini, neyin ve kimin amacına hizmet ettiğini bilmektir.

Angelina Joli Amerikalı güzel bir sinema oyuncusu.

Birleşmiş Milletler’in temsilcisi olarak geldi, Suriyeli sığınmacıların kamplarını gezdi, “çok güzel” olduğunu söyledi, Türkiye’yi kutladı.

Bunu öğrenen bilgili ama bilinçsiz kişi sevinir.

Bilinçli kişi ise düşünür, “Bu güzel kadın Amerika’nın Suriye politikasını desteklemek için gelmiş olmalı” der.

Amerika’nın Suriye politikası, Türkiye ile Suriye’yi savaştırmaktır.

İşte “bilgi” ile “bilinç” arasındaki fark budur.

Ama bilinçli insan nasıl yetişir?

Bilinçli aile...

***

Bilinçli insanın ilk eğitim ortamı “bilinçli aile”dir.

Bilinçli aile, çocuğunun nasıl geliştiğini merak eder, araştırır, öğrenir.

Bilinçli aile, toplum sorunlarını izler, bilir, değerlendirir.

Bu aile kültürle iç içedir.

Evlerinde kitap vardır, her konu konuşulur, tartışılır, uygar biçimde ailede herkesin söz hakkı vardır.

Bilinçli aile, yaşam değerlerini doğru olarak özümsemiştir ve çocukları bu değerleri öğrenir.

Bilinçli aile çocuklarını yaşamının ortağı yapar.

Bilinçli aile okul seçimini de ölçeklerle yapar.

Ne yaptığını bilir, neden yaptığını bilir, yaptıklarının neye ve kime hizmet edeceğini düşünerek çocuklarını yetiştirir.

Böyle yetişen çocuklarda da bireysel ve toplumsal sorumluluk duygusu yerleşir, özdenetim (otokontrol) gelişir, yanlışını görme, kabul etme, düzeltme yetisi oluşur.

Böyle yetişen bireylerin toplumu da “bilinçli toplum” olur.

***

Bilinçli okul...

“Bilinçli okul” da çocukları eğitirken “nasıl eğiteceğini, neden öyle eğiteceğini bilen, düşünen, eğittiği çocukların nasıl bir bilinçle donanmış olmaları gerektiğini eğitiminin ekseni yapan” okuldur.

Oysa, okullarımızın içinde böyle bir eğitim felsefesi taşıyan okul sayısı sanıldığından daha azdır.

Okullarımızın çoğu, çocukları küresel piyasanın isteklerine göre yetiştirmeyi eğitiminin ekseni yapmakta, bunu yeterli görmektedir.

Küresel piyasanın isteklerine yanıt verebilecek yetkin teknisyenler.

Her meslek bu adı konmamış ama çok etkili ilkeye göre eğitilmiş yeni insanlar tarafından yönetilir olmaktadır.

Bu da üne ve paraya odaklanmış meslek paradigması demektir.

Gençler de bu akıma kapılarak bütün yaşam güçlerini paraya ve üne yönelterek meslek seçmeye çalışmakta, seçtikleri mesleği de bu amaca yönelik uygulamayı başarı saymaktadırlar.

Bu akımın dışında kalmak isteyen “bilinçli okul” ise sürüden ayrılmanın sıkıntısını çekmekte, amacını anlatmakta zorlanmaktadır.

Yaşamın gerçeği nedir?

***

Sigmund Freud, “Mutluluk nedir?” sorusuna “sevmek ve çalışmaktır” yanıtını vermişti.

Bugün toplumlarda sevginin sözünün çok edildiğini ama anlamının kaybolup gittiğini görüyoruz.

Sevgi, bir duygu değildir, bilinçtir.

Sevgi duygulanım değildir, neden sevdiğinin bilincinde olmaktır.

Çalışmak da para kazanıp geçinmek için yapılan işin adı değildir.

Çalışmak, yapılan işten yapana değer katan anlamlı bir üretim ya da hizmettir.

Bugünkü anlamını kaybetmiş sevgi de çalışma da insanları mutlu değil, mutsuz etmektedir.

Bilinçli insan, ne yaptığını, neden yaptığını, neden onu yaptığını bilen, neye ve kime hizmet ettiğini düşünen insandır.

Bilinçli toplum, nereye gittiğini düşünen, yanlışlardan hesap sorabilen, yanlışların ortağı olmayı reddeden, yaşamı kendi iradesiyle yönlendirmeyi kişisel sorumluluğu bilen insanların toplumudur.

Gerisi “teferruattır.”

Erdal Atabek