21 Temmuz 2014 Pazartesi

Bilim, Sanat ve İnanç Bütünlüğü Üzerine...

Rev.2 - 1.1.2015,  yazı sonuna  ALINTI ve yazının son paragrafına nelere linkleri eklendi.

Rev. 1 - 21.07.2014http://www.ee.bilkent.edu.tr/~haldun/publications/ozaktas291.pdf linkindeki yazı üzerine bir deneme

Yazımın ana teması, linkteki “Bilimin, yaratıcı bir uğraş olarak, sanat, müzik ve edebiyattan farklı bir anlam sergilemesi”nin sorgulanması üzerinedir. Özellikle günümüzde bilimsel buluşlardan türeyen teknoloji, popüler sanat ürünlerinden daha az tüketiliyor diyemeyiz. Sanat veya teknoloji birbirleriyle iç içe gelişmelerini sürdüregelmişlerdir. Popüler tüketim ürünleri ve geleceğe yatırım da benzer durumdadır. Bilimin gelişimine bağlı teknolojik üretimlere göre sanat da farklı üretimlere geçer. Fotoğraf makinası ile modern resime geçişte olan durum da budur: Artık “aynısını” çeken bir makine olduğuna göre, resim farklı üretimler yapmak zorundadır. Elektroniğin gelişiminin müzik üretimini etkilemesi gibi. Cep telefonlarının yaygınlığı gözler önünde gibi...
Kurgu ve Fotoğraf: A.Şükran Demiralp
Sanat ve bilim ve hatta din arasındaki bu bağı, “Bütüncül Tarih” yaklaşımı ile en iyi veren, müzik, resim, multimedya ve mimarlık fakültelerinin - bence daha çok fakülte, hatta fakülte öncesine de koyulmalı-  ortak dersi olarak bildiğim / olması gereken “Temel Tasarım”, “Bilim Tarihi” ve “Uygarlık Tarihi” dersleridir.
 Kurgu ve Fotoğraf: A.Şükran Demiralp

Özetle doğası gereği inanç sistemleri, bilim ve sanat iç içedir. Müzik, fizik ve matematik gibi. Resim ve matematik gibi... Akıl, sezgi, mantık, bilimsel buluşlar, sanatsal üretimler kendi aralarında etkileşimlerle ortaya çıkar. Yukarıdaki linkte de  belirtildiği gibi, mimarlık, inanç, müzik vbg etkileşimli süregelmişlerdir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Maurits_Cornelis_Escher,
Escher'e bir varyasyon:
http://www.youtube.com/watch?v=snDcF3skbno
"Bach’ın http://www.youtube.com/watch?v=xUHQ2ybTejU
 adresindeki Mobius şeridi biçimindeki sonsuz eserindeki yaklaşım gibi! - See more at: http://tinaztitiz.com/3160/bu-matematik/#sthash.zhvyr7No.dpuf"



Günümüze hızlı bir gözatıştan sonra, geçmişteki insanla ilgili düşüncelerim: Örneğin, yaklaşık 50 bin yıl öncesi, mağara resimleri; av hayvanlarına ait, temel ihtiyacını karşılamak için insanın sanatı bir araç olarak kullanmasıdır.

1.        Sanatı, “hayalde canlandırma” ve “plan yapma”nın bir aracı olarak kullanıyor olabilir; en azından ben böyle düşünüyorum. Alet; bir tür teknoloji, avlanma ihtiyacı için geliştirilmiştir: İhtiyaç ile yaratıcılık arasındaki bağ.

2.       Bazı görüşlere göre ise mağara resimleri, doğa ve üretim süreçlerini kontrol edemeyen insanın, doğaüstü güçlerle çözüm arama = din ve büyü inancının bir açıklaması olabileceğidir. Bu da “hayalde bir tür cevap bulma”dır. Sonraları doğa olaylarına getirilen gözlemsel açıklamalar; bilimin doğması ile din arasındaki ilişki tarihsel değişimini yaşayagelmiştir.

3.       Hala günümüzde hakim olan: “Allah bizi sınıyor” gibi açıklamalar, o tarihlerde doğadaki buzul_tundra_orman çöl geçişlerini anlayamayan; kıtlığın ve verimliliğin iklim koşulları ile bağını açıklayamayan insandan günümüze gelmiş gibi duruyor.

Gen_ Kültür ortak evrimi olan İkili Kalıtım Kuralı’na göre, “3.madde” günümüze dek, genel olarak, evrimleşemeden taşınmışa benziyor. Belki de, tarihsel yorumlar 1. madde ağırlıklı olsaydı, günümüz değerlendirmeleri [*] daha farklı olabilecekti.

Zaman içinde yaşamsal ihtiyaçlar belli bir düzene oturunca, sanat ve bilim linkte belirtildiği gibi iktidar ve dinin hegomanyasına geçmiştir. Bağımsızlığını kaybeden sanat ve bilimle birlikte, insanlar da özgür değillerdir artık; günümüze dek. Buyurgan azınlık, politikalarını rahatça uygulayabilmek için, sorgulamadan, üretmeden tüketenlerden rahatsız olamaz: Din, bilim ve sanat benzer döngüde sıkışır.

Dolaysıyla sanat, özellikle de din ve bilimin başlangıçtaki sorgulatan biraradalıkları, gücü elinde bulunduranların tercihlerine uygun seçimlerle parçalanmış, keskin sınırlı taraflar yaratmıştır. Bu durum küreselleşen dünyada, bu “taraf olanları” avcunun içene alarak kullanan yeni güçler = sponsorlar oluşturmuştur: Sponsorları ile çıkar ilişkileri din, bilim ve sanatı da büyük ölçüde yozlaştırmıştır.

Gelişmiş ülkeler, keskin sınırlarla birbirinden ayrılmayan, eleştirel bakış açıları gelişmiş insanlardan oluşur. Okullarda verilen din, örneğin İsveç’de, tek bir din propagandası şeklinde değildir. Böyle olunca sanat da özgürdür. Bilim bu tür ortamlarda destek alır. Ve sanat, bilim ve teknolojiyi üretenler ve tüketenler, zaman içinde varlıklarını sürdürebilenler ve sürdüremeyenlere dönüşür. (Gelişmiş ülkelerin çoğunun en büyük çelişkileri ise, dünyadaki diğer insanların mutsuzlukları, yok olmaları pahasına kaynak kullanımlarından vazgeçmemeleridir. Bu durum, ihmal edildikçe, metastaz yapmış tümör gibi, sonunda onları da yok edecektir)

 “Halkın İradesi” geri kalmış toplumlarda ne derece gerçektir? Politikacılar kendi isteklerini halkın iradesi olarak gösterme yöntemlerini iyi bilirler. Bu durumda, bilimsel yatırımlara gerçek anlamda karşı çıkan halk olamaz. Linkte belirtilen, silahlanma yatırımları(burada dünyanın iradesi söz konusu, ülkeler savunma adına silahlanır ve öldürürler), teknoloji ve sağlık seçeneklerinin halkın iradesinden bağımsız çalışması, politikacıların işlerine geleni demokrasi, ve halkın iradesine bağlarken, gelmeyenleri bildikleri gibi yönetmelerinin örnekleridir. Dini ön plana çıkarmayı halk iradesi olarak gösterdikleri gibi.

Toplum(umuz)daki bireylerin ne kadarı kendi bilgi ve bilinç düzeyini etrafında olup biteni sorgulayabilir düzeye getirebilme özgürlüğüne sahiptir? Veya bu özgürlüğe sahip olmayı istemek yerine itaat ederek yaşama alışkanlığı; çıkar çelişkileri, hemen her kesimi sarmış mıdır? Korkular, öğrenme merakını bastırır ölçüde anormal düzeyde midir? “Bilmek”den korkan insan, özgür iradeden de giderek uzaklaşacaktır.

Sonuç olarak, genelde dünyada ve özelde Türkiye’de, sosyal yapıdan soyutlanmaz olan bilim, din ve sanat, etik anlamlarını birlikte yitirmişler, her biri koşullandırmaların birer aracına dönüşmüşlerdir: Eğitim doğal olarak baş kurbandır. Bu durumda, kök sorun olarak görünen dogmaların el değiştirmesinin götürüsü ortadadır. Bir diğer kök sorun, sorgulama yöntemlerimiz olabilir. Birileri sorgulamak adına atışırken, insanlığın çoğu tribünlerdeki seyirci gibi izlemişe benziyor.

http://www.ezberkaliplarinisorgula.com/

Çözüm, gerçek anlamda sorgulayabilenlerin ortak aklının, dogmatiklerin manevraları ile başedebilmesine bağlı olabilir. Bunun gerçekleşmesi, sanırım bilim ve sanat etkileşimlerini özgürce sürdürebilirken, dini inançların kişilerin bireysel tercihleri olarak baskıdan uzaklaştırılması ve saygı duyulması; ön plana, kişilerin hangi dine / nelere inanıp, inanmadıklarından bağımsız, vicdan ve ahlak değerlerinin konulabilmesi ile mümkün olabilir. (Nitelikli insanlar; seçkin tavırlar ağı) Böylece, yaşamı herbir insan(farklılıkları ne olursa olsun), hayvan, bitki, taş, toprak bütünlüğünde ele alan çözümlere kenetlenebileceğiz; örneğin; eti canlı bedeninden bağımsız tüketmek üzere üreten; yaşamak için öldürmek olgusunu çürüten çözümler gibi. Sanatın şimdiden bu tür üretimlere geçmesi, bilimin kullanılabilirliğini hızlandıracak, dogmatiklerin önüne seçenekler koyabilecektir. 

[*] ALINTI: "....  yakınmak, ilkel kabilelerin gök gürültüsüne karşı keçi kurban etmeleri kadar etkilidir. Yapılması gereken “sorgulamak yoluyla anlamak” ve “gereğini yapmak”tır... " 



A.Şükran Demiralp  
Nisan 2012
Çocuklarımız için..
Fotoğraf ve kolaj: A.Şükran Demiralp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder