30 Mart 2019 Cumartesi

SAVAŞ, KAÇ, DON / BELKİ DE SAKİNCE BEKLE?

Bir kaç yıl önce, oldukça iri bir sokak köpeği ile dost olmuştuk (Oğlumla Kafka adını vermiştik). O zamana dek tanıdığımız köpeklerden çok farklıydı. Bir kez bile havladığını ve herhangi bir canlıyı kovaladığını vbg hiç görmedik. Başka köpeklerin bir araya gelip ona havladıkları bir gün gösterdiği tepki sadece onların karşısına geçip sakin, sağlam bir duruşla  gözlerine bakmak ve beklemek şeklindeydi. Ve diğer köpekleri bu şekilde kısa bir süre içinde susturdu. 

Yine tanıyabildiğimiz diğer köpeklerden çok farklı olarak, aşırı ilgi göstersek de soğukkanlılığını hiç yitirmezdi. Onu yaşadığımız bölgenin çok çeşitli yerlerinde gezerken ve yatarken görürdük. Hiç bir yerde herhangi bir köpekle kapıştığını da hiç görmedik. Hiç bir kediyi de kovalamadı ve hiç bir insanla da herhangi bir sorun yaşamadı. 


Fotoğraf -2016 - Kafka,  A.Şükran Demiralp

Ancak bir çok sokak köpeğinin aşırı duygularımızı, sevmek / korkmak, aşırı hareketlerimizi, koşmak, kaçmak, çoşkuyla yaklaşmak gibi,  böyle sakin karşılayamayacaklarının bilincinde olmalıyız.


Bir çoğumuz kedilerin kendilerini savunmak için bazı durumlarda ağaçlara tırmandıklarını, ancak bazı durumlarda da kabarıp, iri görünerek, yerlerinde donakaldıklarını izlemişizdir. Bazı diğer durumlarda da, kedi cesurca mücadele eder. Yine oğlumun bir gözlemini aktarıyorum: 

"Epeydir tanıdığım beyaz bir erkek kedi, yemek yerken sokakta, iki tane iri köpek yanına yaklaştı. Kedi birden yerde zıplayarak bir karateci çevikliği ile, önce sağındaki köpeğe 'poh" gibi bir ses çıkararak, sonra solundaki köpeğe benzer şekilde karşı koyarak ikisini de yanından uzaklaştırdı."

Ve anne kedileri çoğumuz biliriz. Yavrularını korumak için, herhangi bir tehdit sırasında nasıl büyük bir cesaretle mücadele ederler.

Bizlerin bu tür tepkileri de çok farklı değil değil mi? 


Derleme - 30 Mart 2019,  A.Şükran Demiralp

17 Mart 2019 Pazar

Nörogelişimsel Bozukluklar, Nörodejeneratif Hastalıklar

Nörogelişimsel Bozukluklar:
https://asukrandemiralp2.blogspot.com/2018/09/norogelisimsel-bozukluklar.html

Bir Nörogelişimsel Bozukluk; 
Tourette Sendromu: https://asukrandemiralp2.blogspot.com/2018/09/tourette-sendromu.html

Birincil ve ikincil Tik Bozuklukları: 
https://asukrandemiralp2.blogspot.com/2018/10/tik-bozukluk-kategorileri.html

Nörodejeneratif Hastalıklar:
https://asukrandemiralp2.blogspot.com/2019/03/norodejeneratif-hastaliklar.html

Bknz yorum: "Tourette sendromu dışında tiklere neden olabilen diğer sendromları/hastalıklar arada gizli kalmış; onları ön tarafa alıp vurgulamakta yarar var. Popüler medyada tikler ile Tourette sendromunu eşleştiren ve diğer sebeplere değinmeyen yayımlar nedeniyle genel kitlede tik deyince otomatikman Tourette çağrışıyor. Diğer sendrom ve hastalıkları kesin vurgulayın derim" önerisi üzerine ek: https://asukrandemiralp2.blogspot.com/2018/10/birincil-ve-ikincil-tik-bozukluklari.html

A.Şükran Demiralp, 17 Mart 2019

A.Şükran Demiralp

7 Mart 2019 Perşembe

GÜNLERİMİZİ KUTLAYABİLMEK Mİ?


Muhataplarına...
İlk öykü:
Dün akşam – 7 Mart 2019, bir anne ile telefonda konuştum. Kızının derdine çare arayan içi yaralı bir anne.
ÖNCE BİLİMSEL YOL DENEMİŞ;  KURUMLAR, İNSANLAR ARASI İLETİŞİM: Bir ay önce çare için Ankara’ya gidin demişler bazı hasta yakınları. Bir doktorun araştırmasından söz etmişler. Gitmişler. Bulunduğu şehirde yapılan kan tetkiklerinin aynısını yeniden istemişler. Anne biz daha yeni yaptırdık demiş. Biz sizin oradaki doktorları ve hizmetleri beğenmeyiz, burada yeniden yaptıracaksınız denmiş?
Yaptırmışlar, sonuç; sizin kızınız/oğlunuz bizim araştırdığımız konu ile ilgili değil?
NOT: Bilimsel araştırmalar tek tek kişiler için değildir. Projeler içindir - örn. 1, 2, 3, gibi.. . O sırada tesadüfen derdinize çare olabilirse olabilir? Yerleşik oturmuş tedavi ise tüm sağlık kurumlarında benzer yapılan uygulamalardır. Onlar daha önce araştırılmış, birçok hayvan ve insan üzerinde denenmiş önemli istatistik sonuçlara göre tedavi standartı olarak belirlenmişlerdir. Günümüzde, örneğin; Tikler ve Tourette Sendromu için en çok denenmiş olan ilaçlı tedavilerdir. Bu tedaviler de bozukluğu ortadan kaldıracak güçte değil; belirtileri baskılamak ve/veya azaltmaya yönelik işlemektedir. İlk yapılması gereken ise, öncelikle bozukluğu yaşayan bireyi, yaşadığı ortamla birlikte; ailesi, ekonomik ve sosyal koşulları, farklı dönemlerdeki farklı davranış alışkanlıkları vb gibi, ele almak olabilmeliydi.

SONRA BİLİM DIŞI: Anne çaresizlikle bu kez de bilim dışı bir çare için arayışa geçmiş. Bir kadın uzaktan, cep telefonu ile enerji iletip kızının derdine çare olacağını iddia etmiş. Fiyatı da oldukça yüklü olunca, anne biraz indirim istemiş. İndirimi duyunca enerjici kadın demediğini bırakmamış telefonda…
Böyle uzaktan enerjiciler 10 yıl öncesi cep telefonsuz enerji iletirlerdi. Elbette HİÇ bir işe de YARAMAZDI; kendileri yüklü para kazanmaları dışında. Şimdi teknoloji kullanmaya başlamışlar anlaşılan J

Hasta Bilgilendirme Onam Formları'nın önemi aynı zamanda bilimsel yönteme güven içindir de..  Yöntemi anlayamazsak, neden-sonuç etkileşimlerini de anlayamayız. Olasılıklar üzerinden düşünemeyiz. "Nasıl iyi olunur?" için önümüze gelen her şeyi "gözü kara" deneriz. Bu noktada bilim ve diğer karışmış olur. 

2009 – 2010 yıllarından bir başka gerçek yaşam öyküsü:
BİLİM ve KURUMLAR İNSANLAR, ARASI İLETİŞİM: En az iki üniversite hastanesinden – Nöroloji ve Psikiyatri ile ilgili,  doktor raporları var olası tanı ile ilgili olarak. Hem de çocukluktan bu yana farklı yıllardan hep tanıyı destekleyen yönde. Sonra bir sağlık kurumuna bu raporlarla gidiliyor. Onun da rapor vermesi gerekiyor. Sıkıntı yaşayan kişinin semptomları (belirtileri) onu en kışkırtıcı şekilde test edilmeye kalkışılıyor? Onca yıldır yaşananlar HİÇ gözönüne alınmadan acımasızca yapılan psikolojik kışkırtmalarla TEST? Üstelik bu gibi durumları tedavi eden bölümde, uzmanlar tarafından?
Sonrasını tahmin edebilirsiniz…
Yani siz, şeker hastasının çeşitli zamanlarda yaptırdığı tetkiklere güvenmeyip ona saatlerce, günlerce şeker yedirirseniz neler olabilir? Gibi…
Bir insanı "gerçekten tikleri mi var, yoksa rol mü yapıyor?" diye test etmenin BİLİMSEL yolu, onu TİK KRİZİne sokmak olamaz. Bilim RİSKLERİ hesaplar. "

İRDELEME:
Bilimsel kurumlar arasında etkileşim ve uzlaşma olamazsa, bilimde etik – içtenlik -canlılar sadece projelerinizin bir aracı değillerdir- olmazsa neler olabilir? Sıkıntı yaşayana güvenmeyip, inadına kışkırtarak test etmeye kalkışılırsa neler olabilir? Bu mudur BİLİMİN ÖLÇME YÖNTEMİ? Elbette BU DEĞİL. Bu bilimin emanet edildiği bazı kişilerle, sistemlerle ilgili sorun yumaklarından birisi.
Öncelikle genel standartlar güvenilir olmalı ve tekrar ölçmek, test etmek  gerekiyorsa da o kişiye, o canlıya zarar vermeyecek şekilde düzenlenmelidir.
En azından TIP BİLİMİ ile uğraşanlar için: Bilgi etkileşiminde bulunduğunuz insanlarla aranızda ORTAK BİR DİL OLUŞMALI, herşeyden önce GÜVEN olmalı değil mi? Yoksa da neden YOK? Önce buralardan başlayalım.
LÜTFEN UNUTMAYALIM: Benzer acıları çekseler bile her insanın acısı kendine özeldir. Acı ÖZNELDİR, günümüzde soyuttur. Sayılamaz. Bireyin şikayeti, çektiği acı ile ilgilidir. Ancak, insanların ortak ihtiyaçları net ve somuttur. Acıların büyük bir bölümü BU ORTAK İHTİYAÇLARIN ADİL PAYLAŞILAMAMASI ile ilgilidir. ÖZ olarak SOMUT koşulların bozukluğu nedeni ile çekilen acı KATLANABİLME KATSAYISI YÜKSEK BİREYDE daha az iken, DÜŞÜK BİREYDE DAHA FAZ-LA-DIR!
Ancak, yüzyıllardır bu kısım atlanır.
Soyut kısma daha çok odaklanılır? NEDEN? Neden? NEDEN?.....
SONUÇ: Ne olursa olsun izlenmesi gereken yol BİLİMSEL OLANDIR. Bilim kendi evini diğer herşeyden önce ve belki diğer herşeyi de temizler. Çünkü gittiği yolu aydınlatacak olanın GERÇEKLER olduğunu bilir.

KADINLAR GÜNÜ müydü?
Yukarıda yazılanlar tüm günlerimizle ilgilidir; hepimiz için. Gün ayrımcılığı ne kadınları, ne diğer canlıları, ne de erkekleri kurtarmaya yetmiyor işte.

AŞAĞIDAKİ UZMANLARIN CİNSİYETİ HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL…
Geçen gün ultrason çeken uzman doktorun içtenliğini hissedince içimdeki cılızlaşan ışık yeniden alevlendi. Yıllar önce ikinci meme ameliyatına girerken de anestezi uzmanının üzerime battaniye çekerkenki yumuşaklığının benzeriydi.
Daha iyi günlere..



Derleyen:  A.Şükran Demiralp, 8 Mart 2019