30 Mart 2018 Cuma

EN İYİ İLAÇ?

"En iyi ilaçtır sevgi."
Bir üniversite hastanesindeki çocuk psikiyatrisi bölüm başkanı doktor böyle demişti işte.
Sevgi nedir?

Fotoğraftaki anne aslında siyah beyaz yavrunun gerçek annesi değil. O yavru kimsesiz bulunmuş ve bu sevgili anneye getirilmiş. Bu sevgili anne daha önce de böyle kimsesiz yavruları kabul etmişti. Bu fotoğraf yaklaşık bir yıl önceden. Şimdi bu yavruların hepsi onları seven birer aile yanında diye biliyorum. 

Her anne kedi elbette fotoğraftaki gibi değil. Ama şu bir gerçek ki hayvanlar arası farklılık insanlar arasındaki yapay şişirmeler olmadığı için olsa gerek, insanlarınki kadar asla ve asla yıkıcı değil.
Neden?
Sevgi, biz insanlar için nedir? 
Acaba hayal edilenle önündeki gerçek arasında bir orta dengeyi bulabilmek midir?
Sanırım her şeyden önce kendimizi sevmekle başlıyor. Kendimizi sevmek de önce "kendi gerçeğimizi" görebilmek olsa gerek:
Hayvanlar gerçekleri insanlardan çok daha hızlı kabullenirler. Yaşama hep kaldıkları yerden devam ederler. 
Hayvanlarda, gerçekten yaşamsal temel ihtiyaçları dışında bir eylem; neden buna sahibim / değilim vbg yakınmalar var mıdır? Onlar arasında biz insanların yarattığı yapay koşullar; sürekli sahip olma saplantılarından kaynaklanan kurnazlıklar var mı?
Bizler nasıl yetişiyor ve yetiştiriyoruz da sahip olduğumuz farklılıklar, bozukluklar vbg daha daha çok HASTALIĞA dönüşebiliyor? 
Hastalıklara da çözüm üreten bilim bu konuya nasıl yaklaşıyor? 
Veya bilimin değiştirmesi gereken neler var?


Görünen, çoğumuz "kendinlik" konusunda "değersiz" hissetmekle, "Abartılmış" hissetmek arasında çalkalanmalar yaşıyoruz. Bu çalkalanmalar fazladan bir şeylere sahip olma hırsını mı besliyor? Bu hırsı doğuran dünyadaki genel kalıpsal düşünce kelepçeleri mi?
 "Kişileri" aşırı yükseklere koyan veya "yerden yere vuran" görüşler ne derece gerçekçi? O kişileri öyle yapan koşulları neden görmezden geliyoruz? Bilim çevrelerin de bile bu saplantı akıl almaz biçimde. Bir ortak akıl ürünü olan bilimsel buluşlarda yüzyıllardır önceki emeklerin ve kadının ve/veya kadın emeğinin öyle ya da böyle geri plana itilmesi gibi - Bknz. İrdelemeler - Osman Bahadır - Bilim ve Budalalık. 
Gerçeklerden uzaklaşan değerlendirmeler, bilimde de bazı kişilere hakkından fazla değerlik yüklemiyor mu? Böyle olunca bilim de bilim olmaktan; evrensel her türlü değeri korumaktan çıkarak yıkımın en tehlikeli aracına dönüşüyor.
Önce koşullarımız arasındaki uçurumları olabildiğince yok etmeye çalışmak, bunu evrensel boyuta genişletebilmek sizce gerçekçi değil mi?
Fotoğraftaki anne kedicik ve bir çoğu bunu yapabildi; annesini, anne sevgisi, ilgisi ve sütünü kaybetmiş siyah-beyaz yavru kediciği kendi ailesine aldı. 
Belki insanlık da yapabilir, belki? Önce bilim çevrelerinde sağaltım gerçekleşebilirse... 

A.Şükran Demiralp, 30 Mart 2018

17 Mart 2018 Cumartesi

TOURETTE SENDROMU SAĞIRLARDA DA GÖRÜLEBİLİR!


TOURETTE SENDROMU nedir?

Bir kişinin DSM-5 [1] kriterlerine göre - DSM, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın kısaltılmış halidir. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından yayınlanan DSM, ruhsal bozuklukların tanısı için açıklamalar, semptomlar ve diğer ölçütleri içerir.- TS ile tanılandırılması için o kişinin: 

• Hem birden çok motor tiki (örneğin, göz kırpma veya omuzları silkme) hem de vokal tikleri (örneğin, vınlama-mırıldanma, boğaz temizleme, veya bir sözcüğü / ifadeyi bağırma) olmalıdır, fakat bunlar hep aynı zamanda olmayabilirler.

• En az bir yıldır tikleri olmalıdır. Tikler, hemen hemen her gün veya aralıklı olarak, günde bir çok kez (genellikle nöbetler halinde) oluşabilir.

• 18 yaşından önce başlayan tikleri olmalıdır.

• İlaç veya uyuşturucu almaktan ya da diğer tıbbi koşullardan (örneğin, sara nöbeti, Huntington hastalığı veya postviral ansefalit) kaynaklanmayan belirtilere sahip olmalıdır.

Bu istemsiz (hastanın kontrolü dışındaki) tikler tekmeleme ve ayakla yere vurma gibi, bütün vücuda yayılan karmaşıklıkta da olabilir. Birçok kişi uyarıcı dürtüler olarak tanımlanan şeyi rapor eder; bir motor eylemi yapma dürtüsü, dokunma, tekrarlayan düşünceler ve hareketler ve zorlantılar gibi diğer belirtiler oluşabilir.

Sağırlarda da görülebilen Tourette Sendromu ile ilgili:



Kaynak:Nörolog Doktor Oliver Sacks , “Sesleri Görmek – Sağırların Dünyasında Bir Yolculuk” kitabı

Derleyen: A.Şükran Demiralp, 17-03-2018



3 Mart 2018 Cumartesi

Tıbbi ilaç YÜZÜNDEN mi, RAĞMEN mi?

Her yan etki herkeste görünmüyor. Bazı yan etkiler ise o zamana dek görülmemiş olabilir. Ama herhangi birimizde, çeşitli nedenlerle, ortaya çıkabilir. 

Genelde ilaçların prospektüslerinde (tanıtmalıklarında) yan etki tablosu aşağıdaki gibidir: 

ÇOK YAYGIN: 10 hastanın en az birinde görülebilir. 

YAYGIN: 10 hastanın birinden az, fakat 100 hastanın birinden fazla görülebilir. 

YAYGIN OLMAYAN: 100 hastanın birinden az, fakat 1000 hastanın birinden fazla görülebilir. 

SEYREK: 1000 hastanın birinden az görülebilir. 

ÇOK SEYREK: 10.000 hastanın birinden az görülebilir. 

Siz kullandığınız ilacın şimdiye dek hiç yazılmamış bir yan etkisi için en yakın sağlık kuruluşuna başvurunuz. 
Sağlıklı, daha sağlıklı günlerimiz olsun. 

A.Şükran Demiralp, 4 Aralık 2018'de  eklendi.
------------------------------------------------------------------------------------------
Tıbbi ilaç; herhangi bir rahatsızlığı tedavi amaçlı verilmiş herhangi ilaçlar olabilir. Örneğin; antibiyotik, antidepresan, antiepileptik, antipsikotik, aspirin vd… ama her tedavinin kendi içinde olmazsa olmaz koşulları vardır. Zaman darlığı vs nedeni ile bu koşullar yerine getirilemiyorsa, o zaman o rahatsızlık nasıl tedavi edebilir?


"DOZ, kişiye göre, sıfıra eşit veya sıfırdan büyüktür." vurgusunu özellikle yaptım. 

Metabolik bir sorunu olan genç bir arkadaşım hastaneye zatürre tedavisi için yatırıldığında yanlış ilaç nedeni ile yaşama veda etmişti. Hastane içi tedavi basamakları - iletişim zinciri kopukluğu mu? ne diyelim? Hastanın hastalığının önce iyice anlaşılması, o anki akut rahatsızlığı dışında sürekli yaşadığı kronik bir durumun var olup olmadığı bilgisi ve bu bilginin ışığında tedavi alanının neler olabileceği bilgisinin geliştirilmesi. 


  



Ayaktan ilaç kullanımda ise önce en iyisi doktorun ilaç kullanımı uyarısını mutlaka yapması, o ilacı kullanmadan önce gerekiyorsa ilgili kan tetkiklerinin yazılması, kullanım sırası olası yan etkiler konusunda bilgi vermesidir. Kişinin de zaman ayırıp kullandığı ilacın prospektüsünü okumasıdır. Kısacası, ilaçtan beklenen doğrudan tedavi edici etkinin yanında olabilecek yan etki tablosu konusunda da bilinçlenmek gereklidir.

Bazı kişilerde penisilinin alerjik etkisinin öldürücü olduğunu biliyoruz. Alerjik etki dışında bazı antibiyotiklerin kalp, damar, mide, bağırsak, solunum, böbrek vbg bir çok sisteme olumsuz etkileri olabileceğini prospektüs okumaya meraklı olanlarımız bilir. Bazılarımız da kendi ve / veya çevresinin deneyimlerinden öğrenmiş de olabilir.

Bazı antiepileptik ve antipsikotik ilaç kullanımları ise belli aralıklarla kan tablosu izlemeyi gerektirir.
  
Antidepresanların yan etki tablosunda da hafiften ağıra ve en ağıra olası yan etkiler prospektüslerde sıralanmıştır. Özellikle de ilaç dozunun ayarlanması, ilaç değişimleri ve birden çok ilaç kullanımı nedeni ile etkileşim sırasında yaşananlar bilimin dağarcığından, durumuna göre kişiye ve/veya yakınlarının bilincine aktarılabilmelidir.

Aspirin kullanan kişiye ameliyat olacaksa, hatta lokal anestezi ile gerçekleşecek bir diş operasyonu geçirecekse bile, Aspirin ve/veya kan sulandırıcı türevlerini bir hafta önce bırakmasının söylenmesi gerekliliği gibi.

Yapılması gereken kullanım öncesi uyarılar uyarı hangi ilaç olursa olsun değişmemesi gereken bir ilke değil midir?

Bilgi alanı dışında kalan olası durumlar için ilaç prospektüslerinde yazan bir uyarı: “Beklenmedik bir yan etki durumunda doktorunuza başvurunuz.” Beklenmedik etkiler doktora başvuracağımız ölçüde olsun diyelim.




Özellikle acil kriz durumlarını sönümlemede başvurulan ilaçlarla, uzun dönemde kişinin rahatsızlığının gerçek nedenlerini; tanıya yaklaşımı irdeleyerek oluşturulacak tedavi planı ne ölçüde yapılabiliyor? Hangi nedenlerden neler yapılamıyor?

Bir örnek durum için 4 Şubat 2019'da eklendi: https://asukrandemiralp2.blogspot.com/2018/12/turkiyeden-whoya-bir-seslenis.html


SONUÇ:  İlaçların etkisi, kar – zarar tablosu gibi irdelenemiyorsa, esas sorun bu olsa gerek. Bilimsel bir gerçek olarak bazı olgular ilaç yüzünden kötüye gidebilir, bazı olgular da ilaca rağmen. Bazı olgularda da doğrudan iyileşme ön planda olabilir. İlaçlar konusunda en üzücü konu, ilaç firmaları ile bazı sağlık çalışanlarının “Çıkar Çelişkisi” içeren ilişkileridir; bilimsel akıl için bir konuda uzmanlık bilgisinin gerek koşul olması yetmiyor, yeter koşul ise ancak etik değerler bilgisi ile tamamlanabiliyor.

A.Şükran Demiralp, 03-03-2018


Oğlum Oğuz Demiralp'e de irdelemeye katkısı için teşekkür ederim.

Konu ile ilgili link, 4 Ağustos 2018'de eklendi; Tık: http://asukrandemiralp2.blogspot.com/2016/12/ilac-besin-etkilesimleri-icin-arastrma.html

Ve ilgili diğer bir link: https://asukrandemiralp2.blogspot.com/2019/10/antidepresan-kullanimi-ilac.html

1 Mart 2018 Perşembe

BİLİM TARİHİ - Özgürlük ve Eşitlik Üzerine..

Laiklik ve Özgürlük

Yeni anayasa yazım çalışmalarındaki laiklik ve özgürlüğün sınırları, eski anayasada belirtilen sınırların gerisinde kalmaktadır. 

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, geçtiğimiz hafta dört partinin anlaşarak belirlediği “Din, Vicdan ve İnanç Özgürlüğü” maddesi, hem bugünkü anayasada belirtilmiş bulunan din, vicdan ve inanç özgürlüğü maddesinin gerisinde kalmakta, hem de kamusal görev sırasında kadınların ve erkeklerin dini veya ideolojik simgeler veya kıyafetlerle görev yapabilmesine imkan vermektedir.

Komisyonda CHP’nin de onay vermesi ile madde şöyle düzenlenmişti:

“Herkes, din, vicdan ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hürriyet, inanma, inanmama ve inancını değiştirme hürriyetini de içerir. Bu hürriyet tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı olarak ibadet, öğretim, uygulama ve tören yapmak suretiyle dinini ve inancını yaşama, açıklama ve yayma hürriyetini de kapsar. Hiç kimse, ibadet, uygulama ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ya da bunları yapmaktan men edilemez; dini inanç, düşünce ve kanaatlerinden ve inancının gereklerini yerine getirmemekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir muameleye tabi tutulamaz.“

Şu anda yürürlükte olan, Anayasa’nın din ve vicdan hürriyetinin sınırlarını belirleyen 24. Maddesinde ise şunlar söylenmektedir:

“Herkes, din, vicdan ve inanç hürriyetine sahiptir. 14. Madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla, ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. “ (14.maddede, temel hak ve hürriyetlerin hiç birinin demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı belirtilmektedir.)

Görüldüğü gibi, yeni anayasa taslağının ilgili maddesinde dini inançların ve düşüncelerin gereklerini yaşama hürriyetinin yanına, kamuya açık olarak bunları açıklama ve yayma özgürlüğü de getirilerek özgürlüğün kapsamı genişletilmiştir. Öte yandan yürürlükteki anayasadan yine farklı olarak, insanların inançlarının gereklerini yerine getirmekten dolayı farklı bir muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmektedir. (Üstelik herhangi bir sınırlayıcı çerçeve getirilmeden.)

“Kimsenin inançlarının gereklerini yerine getirmekten dolayı farklı bir muameleye tabi tutulamayacağı” ifadesi, herhangi bir sınırlayıcı koşul getirmeden belirtildiğinde, mutlak (sınırsız) bir dini davranış özgürlüğü demektir. Bunun pratikteki anlamı ise, egemen durumdakilerin dini inanç gereklerinin kamusal alanda serbestçe yerine getirilmesidir.
Fakat bu yeni madde tasarısını, türbanla kamusal alanda serbestlik getireceği şeklinde yorumlayanlara, CHP Genel Başkanı şöyle söyledi:

“Bizim evet dediğimiz o madde türban ile ilgili değil. O madde din ve inanç özgürlüğü ile ilgili. Kamuda ve eğitimde türbana izin verileceği yorumları doğru değil”.
Madde elbette doğrudan türbanla ilgili değil. Çünkü kapsamı daha geniş. Türban konusu da dahil olmak üzere, dini inançların gereklerini yerine getirmekle ilgili her şeyi kapsıyor. Üstelik hiçbir sınırlayıcı koşul getirmeden.

Demokratik bir cumhuriyetin en önemli ve vazgeçilmez niteliği, insan hak ve özgürlüklerini bütün insanlar için güvence altına almış olmasıdır. Fakat haklar ve özgürlükler sınırsız ve mutlak değildir. Tam tersine temel insan haklarına ve özgürlüklerine bazı sınırlar getirmek suretiyle, ve ancak o takdirde, haklar ve özgürlükler gerçekte eşit ölçüde kullanılabilir duruma gelebilir

Konumuz için söyleyecek olursak, bütün dinlere, mezheplere, inançlara veya inançsızlıklara özgürlük tanımanın yolu, kamusal alanda ve görevde inanç ifade etme bakımından nötr olma zorunluluğunun getirilmesidir. Çünkü kamusal alan, herkesin eşit derecede ortak olduğu alandır. Bu alanda herhangi bir inanç sembolünün veya ritüelinin etkileyici hale gelmesi, diğer inanç mensuplarının birçok kamusal hizmet alma ve verme imkanlarının, hem de inançlarının gereklerini yerine getirme hak ve özgürlüklerinin sınırlanması anlamına gelir.

Laiklik, eşitlik ve dolaysıyla demokrasi sağlar. Herkese eşit derece din ve vicdan özgürlüğü ancak laiklikle sağlanır.  Yeni anayasa tasarısında dört partinin üzerinde anlaşmaya vardıkları “din ve inanç özgürlüğü” ile ilgili madde, laikliğe aykırıdır.

Kaynak: Osman Bahadır BİLİM TARİHİ, 31 Mayıs 2013 – CBT 1367 


02-03-2018 Ek: 

Osman Bahadır: "Bu yazının yazılmasının üzerinden beş yıl geçmiş. Bu süre içinde özgürlükler hep daha geriledi. Anayasa değiştirilmedi ama tasarıda kabul edilen maddeler pratikte geçerli hale geldi. En üzücü olanı da özgürlüklerin güya hep daha fazla özgürlük getiriliyormuş gibi yapılarak kısıtlanması ve bu oyunun böyle sürüp gitmesi. Hep aldatma ve aldanma."

A.Şükran Demiralp: "Anayasa önce pratikte delinerek bizler yavaş yavaş ısıtılan kurbağalar gibi alıştırılıyoruz gibi? Burada da yolu iyice açanlar, bu konuda uzlaşabilen (?) dört farklı parti komisyon üyeleri. Daha da vahim olanı, sizin çok güzel irdelediğiniz muhalefet liderinin (!) savunma cümleleri.


Bir araştırmam sonucu, " bizim ödüllü (!) düşünce kuruluşlarımız da hangi özgürlükler için düşünüyor ve ödüllendiriliyor?" diye düşünmeden edemedim." ( http://asukrandemiralp1.blogspot.com.tr/2017/02/turkiye-ozgurlukler-raporu-ve-dusunce.html )

Osman Bahadır: "Söylediklerinize katılıyorum. Kanımca özgürlük ve eşitlik kavramlarının ve bunların birbiriyle ilişkisinin doğru anlaşılamaması en temel sorun olarak görünüyor. Bu sorunun aynı zamanda dünya ölçüsünde de geçerli olduğunu düşünüyorum."

A.Şükran Demiralp: "Osman bey, belli bir kesim için sınırsız / kontrolsüz özgürlüğün özgürlük olmadığını, gerçek özgürlüklere her kesimin yakın pay alarak yaklaşılabileceğini  anlıyorum."


Osman Bahadır: "Özgürlük konusundaki düşüncelerimi ana hatlarıyla da olsa açıklayabilmek için birkaç şey daha söylemek istiyorum.

Özgürlük kavramı bizde gerektiği gibi anlaşılamadığı için özgürlük kültürü de gelişemiyor. Bu durum sol için de geçerlidir.

Toplumsal özgürlüğün temel dinamiği ve garantisi, düşünce özgürlüğüdür. Düşünce özgürlüğü ile kastettiğim şey ifade özgürlüğü değil. Zihinlerimizde yerleşmiş ve kökleşmiş olan binlerce yıllık dogmaların etkisinden sıyrılabilmiş olma halidir. Bunu başarmanın araçları da bilim, felsefe ve sanattır. Buna özgür akıl demeyi tercih ediyorum. Dolayısıyla her zaman savunduğumuz 'akıl ve bilim' yerine, 'özgür akıl ve bilim' demeyi tercih ediyorum. Çünkü akıl herhangi bir hedefe veya çıkara bağlı olarak araçsallaştırılıyor ve büyük çoğunlukla karşılaştığımız "akıllar" da bu tip akıllar. Özgürlüğün düşünsel özgürlük dışında başka boyutları da var elbette. Ama insanlık tarihine baktığımızda en önemli, en belirleyici ve fakat kazanılması da en zor özgürlüğün düşünce özgürlüğü olduğunu görebiliyoruz. Eşitlik (toplumsal ve bireysel) sorunu da özgürlük sorununun ayrılmaz bir yönü."


A.Şükran Demiralp: "Yazdıklarınıza içtenlikle katılıyorum. "Özgür akıl, özgür bilim ve özgür sanat" arasındaki etkileşimi kurabilecek içten, meraklı ve başka herhangi hedefi bunların üzerinde tutmayacak kişiler demek ki oldukça az. İyi niyetli ve çalışkan olanlar da yeterli olamıyor. Halbuki sanat ve bilim yaşantılarımızın en önemli parçalarından. Aklımızı hem iç ve hem de dış zorlamaların etkilerinden, bence, korumamıza da yararlar; eğer doğru kullanımları anlaşılabilirse. Hep bir yerlerde sizin vurguladığınız konularda sıkıntılar var: Felsefe, etik, bilim, sanat etkileşimi çok cılız görünüyor gözüme. Bu etkileşimi çok iyi bilen ve en etkili kullanan ne üzücüdür ki çoğunluğu yöneterek semiren kurnazlar olagelmiş. Bu kurnazlar inanç sistemlerini, para, şan, şöhret, zevk düşkünlüğünü vbg ön plana çıkararak diğer her değeri kullanıma sunuyorlar ve kabul de görüyorlar.

Osman bey, çok değerli emekleriniz ve açıklamalarınız için çok teşekkür ederim."

Derleyen: A.Şükran Demiralp