1 Mart 2018 Perşembe

BİLİM TARİHİ - Özgürlük ve Eşitlik Üzerine..

Laiklik ve Özgürlük

Yeni anayasa yazım çalışmalarındaki laiklik ve özgürlüğün sınırları, eski anayasada belirtilen sınırların gerisinde kalmaktadır. 

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, geçtiğimiz hafta dört partinin anlaşarak belirlediği “Din, Vicdan ve İnanç Özgürlüğü” maddesi, hem bugünkü anayasada belirtilmiş bulunan din, vicdan ve inanç özgürlüğü maddesinin gerisinde kalmakta, hem de kamusal görev sırasında kadınların ve erkeklerin dini veya ideolojik simgeler veya kıyafetlerle görev yapabilmesine imkan vermektedir.

Komisyonda CHP’nin de onay vermesi ile madde şöyle düzenlenmişti:

“Herkes, din, vicdan ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hürriyet, inanma, inanmama ve inancını değiştirme hürriyetini de içerir. Bu hürriyet tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı olarak ibadet, öğretim, uygulama ve tören yapmak suretiyle dinini ve inancını yaşama, açıklama ve yayma hürriyetini de kapsar. Hiç kimse, ibadet, uygulama ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ya da bunları yapmaktan men edilemez; dini inanç, düşünce ve kanaatlerinden ve inancının gereklerini yerine getirmemekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir muameleye tabi tutulamaz.“

Şu anda yürürlükte olan, Anayasa’nın din ve vicdan hürriyetinin sınırlarını belirleyen 24. Maddesinde ise şunlar söylenmektedir:

“Herkes, din, vicdan ve inanç hürriyetine sahiptir. 14. Madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla, ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. “ (14.maddede, temel hak ve hürriyetlerin hiç birinin demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı belirtilmektedir.)

Görüldüğü gibi, yeni anayasa taslağının ilgili maddesinde dini inançların ve düşüncelerin gereklerini yaşama hürriyetinin yanına, kamuya açık olarak bunları açıklama ve yayma özgürlüğü de getirilerek özgürlüğün kapsamı genişletilmiştir. Öte yandan yürürlükteki anayasadan yine farklı olarak, insanların inançlarının gereklerini yerine getirmekten dolayı farklı bir muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmektedir. (Üstelik herhangi bir sınırlayıcı çerçeve getirilmeden.)

“Kimsenin inançlarının gereklerini yerine getirmekten dolayı farklı bir muameleye tabi tutulamayacağı” ifadesi, herhangi bir sınırlayıcı koşul getirmeden belirtildiğinde, mutlak (sınırsız) bir dini davranış özgürlüğü demektir. Bunun pratikteki anlamı ise, egemen durumdakilerin dini inanç gereklerinin kamusal alanda serbestçe yerine getirilmesidir.
Fakat bu yeni madde tasarısını, türbanla kamusal alanda serbestlik getireceği şeklinde yorumlayanlara, CHP Genel Başkanı şöyle söyledi:

“Bizim evet dediğimiz o madde türban ile ilgili değil. O madde din ve inanç özgürlüğü ile ilgili. Kamuda ve eğitimde türbana izin verileceği yorumları doğru değil”.
Madde elbette doğrudan türbanla ilgili değil. Çünkü kapsamı daha geniş. Türban konusu da dahil olmak üzere, dini inançların gereklerini yerine getirmekle ilgili her şeyi kapsıyor. Üstelik hiçbir sınırlayıcı koşul getirmeden.

Demokratik bir cumhuriyetin en önemli ve vazgeçilmez niteliği, insan hak ve özgürlüklerini bütün insanlar için güvence altına almış olmasıdır. Fakat haklar ve özgürlükler sınırsız ve mutlak değildir. Tam tersine temel insan haklarına ve özgürlüklerine bazı sınırlar getirmek suretiyle, ve ancak o takdirde, haklar ve özgürlükler gerçekte eşit ölçüde kullanılabilir duruma gelebilir

Konumuz için söyleyecek olursak, bütün dinlere, mezheplere, inançlara veya inançsızlıklara özgürlük tanımanın yolu, kamusal alanda ve görevde inanç ifade etme bakımından nötr olma zorunluluğunun getirilmesidir. Çünkü kamusal alan, herkesin eşit derecede ortak olduğu alandır. Bu alanda herhangi bir inanç sembolünün veya ritüelinin etkileyici hale gelmesi, diğer inanç mensuplarının birçok kamusal hizmet alma ve verme imkanlarının, hem de inançlarının gereklerini yerine getirme hak ve özgürlüklerinin sınırlanması anlamına gelir.

Laiklik, eşitlik ve dolaysıyla demokrasi sağlar. Herkese eşit derece din ve vicdan özgürlüğü ancak laiklikle sağlanır.  Yeni anayasa tasarısında dört partinin üzerinde anlaşmaya vardıkları “din ve inanç özgürlüğü” ile ilgili madde, laikliğe aykırıdır.

Kaynak: Osman Bahadır BİLİM TARİHİ, 31 Mayıs 2013 – CBT 1367 


02-03-2018 Ek: 

Osman Bahadır: "Bu yazının yazılmasının üzerinden beş yıl geçmiş. Bu süre içinde özgürlükler hep daha geriledi. Anayasa değiştirilmedi ama tasarıda kabul edilen maddeler pratikte geçerli hale geldi. En üzücü olanı da özgürlüklerin güya hep daha fazla özgürlük getiriliyormuş gibi yapılarak kısıtlanması ve bu oyunun böyle sürüp gitmesi. Hep aldatma ve aldanma."

A.Şükran Demiralp: "Anayasa önce pratikte delinerek bizler yavaş yavaş ısıtılan kurbağalar gibi alıştırılıyoruz gibi? Burada da yolu iyice açanlar, bu konuda uzlaşabilen (?) dört farklı parti komisyon üyeleri. Daha da vahim olanı, sizin çok güzel irdelediğiniz muhalefet liderinin (!) savunma cümleleri.


Bir araştırmam sonucu, " bizim ödüllü (!) düşünce kuruluşlarımız da hangi özgürlükler için düşünüyor ve ödüllendiriliyor?" diye düşünmeden edemedim." ( http://asukrandemiralp1.blogspot.com.tr/2017/02/turkiye-ozgurlukler-raporu-ve-dusunce.html )

Osman Bahadır: "Söylediklerinize katılıyorum. Kanımca özgürlük ve eşitlik kavramlarının ve bunların birbiriyle ilişkisinin doğru anlaşılamaması en temel sorun olarak görünüyor. Bu sorunun aynı zamanda dünya ölçüsünde de geçerli olduğunu düşünüyorum."

A.Şükran Demiralp: "Osman bey, belli bir kesim için sınırsız / kontrolsüz özgürlüğün özgürlük olmadığını, gerçek özgürlüklere her kesimin yakın pay alarak yaklaşılabileceğini  anlıyorum."


Osman Bahadır: "Özgürlük konusundaki düşüncelerimi ana hatlarıyla da olsa açıklayabilmek için birkaç şey daha söylemek istiyorum.

Özgürlük kavramı bizde gerektiği gibi anlaşılamadığı için özgürlük kültürü de gelişemiyor. Bu durum sol için de geçerlidir.

Toplumsal özgürlüğün temel dinamiği ve garantisi, düşünce özgürlüğüdür. Düşünce özgürlüğü ile kastettiğim şey ifade özgürlüğü değil. Zihinlerimizde yerleşmiş ve kökleşmiş olan binlerce yıllık dogmaların etkisinden sıyrılabilmiş olma halidir. Bunu başarmanın araçları da bilim, felsefe ve sanattır. Buna özgür akıl demeyi tercih ediyorum. Dolayısıyla her zaman savunduğumuz 'akıl ve bilim' yerine, 'özgür akıl ve bilim' demeyi tercih ediyorum. Çünkü akıl herhangi bir hedefe veya çıkara bağlı olarak araçsallaştırılıyor ve büyük çoğunlukla karşılaştığımız "akıllar" da bu tip akıllar. Özgürlüğün düşünsel özgürlük dışında başka boyutları da var elbette. Ama insanlık tarihine baktığımızda en önemli, en belirleyici ve fakat kazanılması da en zor özgürlüğün düşünce özgürlüğü olduğunu görebiliyoruz. Eşitlik (toplumsal ve bireysel) sorunu da özgürlük sorununun ayrılmaz bir yönü."


A.Şükran Demiralp: "Yazdıklarınıza içtenlikle katılıyorum. "Özgür akıl, özgür bilim ve özgür sanat" arasındaki etkileşimi kurabilecek içten, meraklı ve başka herhangi hedefi bunların üzerinde tutmayacak kişiler demek ki oldukça az. İyi niyetli ve çalışkan olanlar da yeterli olamıyor. Halbuki sanat ve bilim yaşantılarımızın en önemli parçalarından. Aklımızı hem iç ve hem de dış zorlamaların etkilerinden, bence, korumamıza da yararlar; eğer doğru kullanımları anlaşılabilirse. Hep bir yerlerde sizin vurguladığınız konularda sıkıntılar var: Felsefe, etik, bilim, sanat etkileşimi çok cılız görünüyor gözüme. Bu etkileşimi çok iyi bilen ve en etkili kullanan ne üzücüdür ki çoğunluğu yöneterek semiren kurnazlar olagelmiş. Bu kurnazlar inanç sistemlerini, para, şan, şöhret, zevk düşkünlüğünü vbg ön plana çıkararak diğer her değeri kullanıma sunuyorlar ve kabul de görüyorlar.

Osman bey, çok değerli emekleriniz ve açıklamalarınız için çok teşekkür ederim."

Derleyen: A.Şükran Demiralp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder