16 Ağustos 2014 Cumartesi

POPÜLER BİLİM DERGİLERİNDEKİ BİLİMSEL HABERLER ÜZERİNE BİR DENEME..


Bir yorum: “Biliyoruz ki yapılan deneyler, bazen güdümlü, bazen doğal olarak, konunun bir yönüne bakış olarak kalabiliyorlar. Bir süre sonra başka bir deney tamamen ters bir sunumla gelebiliyor. Bu nedenle deneylere dayanarak yapılan yorumlarda biraz daha gevşek sonuçlar belirtmek , alternatifler olabileceğini de sunmak yararlı olur.

Yukarıdaki satırlara tamamen katılırım. Ek olarak: Bilimin “kuşkucu” yaklaşımı, yararın ötesinde “
 
geniş yelpazeden” olayları irdelemek bilimin vd konular dahil her birimizin yaşamının vazgeçilemezi olsa gerek: http://bit.ly/Xp64pa

Popüler bilim dergilerinin bilimin “yol gösterici” olduğunu değişik düzeydeki insanların hiç değilse bir kısmına anlatabilmeleri ancak bilimsel verilerin belli koşullara göre doğru ve zamanla “yanlışlanabilir” olabileceği gerçeğini vurgulamaları ile mümkün olabilir; “Eğer……. İse……dır”  yaklaşımı.. Aksi durumlarda bilim teknoloji üretme ve pazarlamanın bir aracından öteye pek gidemiyor gibiL  Bu konuda yapılan örnek bir çalışmaya; www.ezberkaliplarısorgula.com,  birçok dergide, medyada, köşe yazılarında, okullarda yer verilmesi, belki giderek çoğumuzun arada bir düşünce sistemimizdeki kalıpları açığa çıkarıp, sorgulayıp elenecekleri eleme ve sağlam olanları tekrar geri yerleştirme alışkanlığı edinmemize yardımcı olabilirJ Halbuki, aileden, okula, medyadan, çocuk oyunlarına dek bir çok alandaki üretimler “sorgulayan birey” alışkanlığını kazandırmaya yönelik değiller! Tam tersi, genel olarak “tek doğrulara” koşullamaya yönelikler..

Bir soru: “Her düzeydeki insanın okuması için yayımlanan bir gazete eki uzmanların tartışma kürsüsü olmalı mıdır?”

Benim yanıtım: Toplumun her kesiminin “Tartışma Kültürü”nden “Sorgulama Kültürüne” geçebilmesi / “birey” olabilmesinin önündeki en önemli engelin “herhangi bir otorite”  olduğunu düşünüyorum. Sorgulayabilen insanlar artıkça, zorla kendi tercihini dayatmayan nesnel ve etik uzmanlar da artacaktır.  Aşağıdaki “EK1,2,3 VE 4” gibi çabalar bu konuya destek olabilirler. Bu gibi çabalar sayesinde benim için –akademisyen olmayan bir bireyim-  herhangi bilimsel bir bilginin paylaşılmasında hiçbir sakınca olamaz. Düşüncem: Her birey kendi okuma tercihini vbg kendisi yapabilir.


Yaygın ve yerleşik kalıplar
Neler sorulabilirdi?
Sorulsaydı, yerleşik kalıptakinden farklı hangi bakış açısının ortaya çıkmasını tetikleyebilirdi?
“Bir konuda en doğrusunu o konunun uzmanı bilir”
- Uzmanın görüşü, çıkar ilişkileri veya kişisel menfaatten etkilenmiş olabilir mi? - Uzmanın beyan ettiği görüşlerin hangileri pozitif, hangileri normatiftir? - ‘Uzmanlık’ sadece formel eğitim düzeyi ve diploma ile belirlenen bir yetkinlik ya da kabul müdür? - Dar bir alanda derinliğine bilgi sahibi olmak mi, yoksa derinliği daha az ama daha geniş bir alanda bilgi sahibi olmak mı daha makbuldür? - Bir konunun farklı ülkelerde/sistemlerde yaşayan uzmanları aynı fikirde midirler? Neden?
- “Uzman” denildiğinde tüm kuşkuların ortadan kalkıp sonsuz bir güven duymanın hiç de doğru bir yaklaşım olmadığı; uzmanlığın kabullenilmesi için ünvanların dışında daha pozitif ölçütlere bakılması gerekir. En azından uzman konusunda kuşku devam etmelidir. - Uzman fikri söz konusu olduğunda, konunun diğer paydaşlarının da çıkarları ve demokratik tercihleri korunup, hakları gözetilmelidir.


Yaygın ve yerleşik kalıplar
Neler sorulabilirdi?
Sorulsaydı, yerleşik kalıptakinden farklı hangi bakış açısının ortaya çıkmasını tetikleyebilirdi?

 

"Ben tipik bir X burcu kadınıyım / erkeğiğim"
 
1.     Tipik “X” olduğumuz düşüncesine bizi götüren nedenler nelerdir?
 






 
2.     “X” kalıbını baştan kabul etmemizin sonuçları neler olabilir?
 
 

 
3.     Belli özelliklere göre kategorize etmek bilimin de yöntemi değil midir?
 
 
 
 
      1. Bilimsel kuşkuculukla yaşama bakabilme yetisi veremeyen
        kültür ve eğitim sistemimiz ve "öbür okullar"ımız; " İnternet, radyo,
        TV kanalları, basın, sokak, tribün, moda gibi unsurların her biri olup,
        çocuklarımızın zamanlarının %91'ini bu "öbür okullar" etkilemektedir." Sistem, beyne kazıma / tekrar tekrar ezberletilerek öğretme dolaysıyla koşullama yöntemiyle işleyegelmiş.
         
         
2. Kendimizi ve karşımızdakini “X” kalıbı dışında
        görebilmemizi engellemiş oluruz. Tekil olaylardan yola çıkarak
       hemen genelleme eğilimimiz artar; “O’nun tipik özelliğidir zaten” gibi.
       Bu da yargılarımızın artması ve kalıbımızın daha da daralması ile
       sonuçlanabilir.           
        3.  Evet, ancak,  bilim, belli kontrol gruplarıyla, belli yöntemlerle
        kendini yanlışlamak üzerine çalışır, yanlışlandığı anda da kuramı,
      varsayımı değiştirir. 
      Halbuki sorgulanmayan inançlar, hep kendilerini doğrulamak
      üzerine kuruludur.

 

EK3: Farklı kesimlerden bireyler; meme kanseri hastaları, sanatçı, müzisyen, mühendis ve bir sağlık uzmanı ile ilgili bir vidyo; VÜCUDUMUZA DOKUNALIM dansı ve sunum: http://bit.ly/1oD6Nyf

EK4: http://bit.ly/1nL6DQK linkinden alıntı: Herkes için “kuğu” tanımının aynı olduğunu varsayalım. “Kuğular beyazdır” önermesi o zamana kadar, görülen kuğular için söylendiği halde kesinlik içerir ve gerçeği yansıtmaz. Ve “Tüm kuğular beyazdır” önermesine genellediğimizde yanlış bir önermeye dönüşür. Çıkabilecek ilk değişik renkli kuğu olasılığına hiç yer vermemektedir. “Bazı kuğular beyazdır” önermesi ise ikili mantık sistemini kırıp bulanık mantığa geçtiği için doğru bir önermeye dönüşür. Ve siyah / başka renk kuğu görülse de önerme yanlışlanamaz.

“Mamografi meme kanserinde kadınlar için erken tanıya yardımcıdır.” Önermesi de kesinlik içerir. Diğer durumları göz önüne almaz. “Mamografi meme kanserinde tüm kadınlar için erken tanıya yardımcıdır.” denilirse yapılan genelleme ile yanlış bir önerme olur. Çünkü, mamografinin bazı kadınlarda yanlış tanıya neden olduğu bilinmektedir. [3] “Mamografi meme kanserinde bazı kadınlar için erken tanıya yardımcıdır” İse doğru önermedir. Mamografi nedeni ile yanlış tanı alan kadınlar önermeyi yanlışlayamaz.[3]

A.Şükran Demiralp
16 Ağutos 2014

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Yargılar, Vizyon, Misyon ve Özdeğerler; Vs Üzerine Haberlerden Bir Derleme...


2011 ve 2014 internet haberlerinden alıntılar:

Birinci vaka örneği; haber 1 ve haber 2;

1-) Haber: 04/04/2011

"Alıntı:

TER: Önyargılarımızdan biri: Erdoğan, CB olmak istiyor!
Yorum / 04/04/2011
Erdoğan'ın, 'Bu dönemden sonra bir dönem mola vereceğiz' demesi de 'Cumhurbaşkanı olmak istiyor' önyargısını kıramadı.
Altı yıldır, siyasal düşün dünyamızın parametrelerinden biri şu olmuştur: AK Parti Başkanı Cumhurbaşkanı (CB) olmak istiyor! CHP Genel Başkanı Baykal, Mayıs 2007’de görev süresini tamamlayacak CB Sezer yerine seçimin, o günkü Meclis tarafından yapılmamasını istiyordu. Onun görüşü, 2007 Kasımı’nda yapılacak seçimin, Mart, Nisan 2007’ye çekilmesiydi; erken seçimde AK Parti’nin, istediği gibi CB seçtirecek sonuç alamayacağını düşünüyor ve bunları açıklamaktan çekinmiyordu. (F.Bila, 13.06.2005, Milliyet). 
 
Yerleşen önyargı
O günlerden günümüze kadar, siyasal olayları yargılayan hemen herkes, Erdoğan’ın bütün yaptıklarını, CB olmak isteğiyle düşünmüş, irdelemiş ve açıklamışlardır. O zaman YÖK Başkanı olan Sayın Teziç bile, “Erdoğan’ın CB olma isteği” önyargısını, CB seçimi için toplanacak Meclis birleşiminin en az 367 milletvekili hazır bulunarak açılabileceğini savunacak kadar ilgili ilgisiz her konuya taşıyabilmiştir.
Başta anayasa değişikliği önerileri olmak üzere, AK Parti’nin ilgilendiği her konu, bu önyargıyla ele alınmıştır. Halkoyu tartışmalarının tamamını, Erdoğan’ın CB olma isteği önyargısı biçimlendirdi.
AK Parti taraftarları da övünerek ve haklı bularak ama adamın ne istediğini düşünmeden, onun CB olmak istediğine inanmışlar ve desteklemişlerdir.
İnisiyatifi bırakması için neden var mıydı?
Başlangıçta; “Erdoğan’ın bugünkü anayasa içinde CB’na seçilip, aktif siyasal hayatı bırakmasının” anlamlı olmadığını yazmıştım (14.06.2005).
Sonra bu günlere kadar, 60 yaşına gelmemiş bir siyaset adamının, iyi kötü önemli değişiklikler gerçekleştirmek isteyen Erdoğan’ın, anayasa başkanlık sistemine uygun biçimde değiştirilmeden CB olmak istemeyeceğini anlatmaya çalıştım. 
 
Önyargıların kırılması zor
Erdoğan’ın CB isteği önyargısının yerleşikliğini, Londra dönüşünde Başbakan’ın gazetecilere söylediklerini de kıramamış olduğu anlaşılıyor. Erdoğan’ın, “Bu dönemden sonra bir dönem mola vereceğiz” demesi de “Sonrasında devam edeceğiz. Ama bakarsınız mola hoşumuza gider tamamen bırakırız; çekilip biz böyle sadece danışmanlık verelim diyebiliriz” sözleri de yetmedi.
Dünkü yazısında, Başbakan’ın söylediklerinden ‘hiçbir şey anlamadığını’ yazan değerli yazar Fatih Altaylı, ‘ne demek istediğini sormayan’ gazetecileri kınıyor. 2014’te CB seçimi var, nasıl dinlenecek demeye getiriyor! Bu kadar deneyimli yazar, 2015’te bırakacağını bir türlü anlayamıyor!
Önce anla
Sayın Tınaz Titiz son okuduğum yazısını şöyle bitiriyordu: “Şöyle bir sloganı her yere asmak ne iyi olurdu: Önce anla!” *
Başbakan’ın 2009 yılından beri söylediklerini önce anlamaya çalışalım. Bütün söylediklerine karşın, kalır mı? Yine kendi sözleriyle cevaplayalım: “Biz öyle adamlardan değiliz”! "
2-) Haber: 23/04/2014

"Alıntı: 

TER: Türkiye felakete gidiyor

CNN TÜRK 'te Cüneyt Özdemir 'in sunduğu 5N1K programına konuk olan Radikal gazetesi yazarı ve KONDA Araştırma Şirketi'nin sahibi Tarhan Erdem, " Türkiye felakete gidiyor" dedi.
Cüneyt Özdemir'e konuşan Tarhan Erdem, "Başbakan, Cumhurbaşkanı olmak istiyor. Ve bununla iktidarını muhafaza edeceğini sanıyor. Bununla iktidar muhafaza edilmez. Ben şimdi söyleyeceğim, başka şeyler anlatılacak. Bu manada söylemiyorum. Ama bir felakete gidiyor Türkiye. Ben bu yaşta bunu söylüyorum, neden gençler söylemiyor bilmiyorum. Gençlerin de söylememesini mazur görüyorum. Bildiğim, inandığım bir şeyi söylemezlik edebilir miyim?" diye konuştu. (cnntürk.com)" 

İkinci vaka örneği:
3-) Haber: 27/08/2014
"Alıntı:
AMA: DOĞAÜSTÜ GÜÇLERİM VAR
Siz, sizden şikâyetçi olan kadınlarla, “Herhangi bir seksüel ilişkim olmadı” diyorsunuz. Siz de orada doğru söylemiyorsunuz...
-Duygusal bir bağ vardı. Ama öteki şeylere girmek istemiyorum. Seks, benim için yaşam amacı değil, olursa da olur, olmazsa da olmaz. Ben 100 sene bir kadınla sevişmeyeyim, eksiklik hissetmem. 100 sene bir kadınla yatmasam da olur. Yoganın verdiği bir güç bu. Günümüz insanı, cinsel dürtüye yenik düşüyor. Ben öyle değilim.


Üçüncü vaka örneği:
4-) Haber: 27/08/2014
"Alıntı:
AHA: Bu nedenle şakayla karışık şunu düşünürüm zaman zaman: Bir erkek borderline tipi bir kadınla ilişki yaşamamışsa çok şey kaybetmiş demektir. Ama ikinci kez yaşamaya kalkarsa salaktır."


Rev.1

Dördüncü vaka örneği; 09.05.2016 
"Alıntı: http://www.beyaznokta.org.tr/oku.php?id=660

FEC: "Jane Goodall'dan... Mahatma Gandi: Dünya ihtiyaçlara yetecek olanı karşılar, hırsları karşılamaya yetecek olanı değil!"
resim

İdeallerinin peşinden gitmek ve “yuva (dünya)” üzerine.. 
 5-) Haber: 11/06/2013
2013'den bir HABER: "Orman katliamı"

Kaynak: http://www.timeturk.com/tr/2013/06/11/gezi-parki-ni-birak-eczacibasi-ormanada-ya-bak.html

Ve Eylül 2012; Ormanada ev fiyatları 450 BİN DOLAR'dan başlıyor!!

FEC, benim de gönüllüsü olduğum; misyon, vizyon ve özdeğerlerini gönülden benimsediğim  bir derneğin üyesidir! http://www.beyaznokta.org.tr/vizyon_misyon_degerler

Not: Alıntı alınan kişilerin isimleri, isimlerinin ilk ilk, soyadlarının da ilk iki harfleri alınarak kısaltılmıştır; TER, AMA, AHA, FEC

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Bilim, Sanat ve İnanç Bütünlüğü Üzerine...

Rev.2 - 1.1.2015,  yazı sonuna  ALINTI ve yazının son paragrafına nelere linkleri eklendi.

Rev. 1 - 21.07.2014http://www.ee.bilkent.edu.tr/~haldun/publications/ozaktas291.pdf linkindeki yazı üzerine bir deneme

Yazımın ana teması, linkteki “Bilimin, yaratıcı bir uğraş olarak, sanat, müzik ve edebiyattan farklı bir anlam sergilemesi”nin sorgulanması üzerinedir. Özellikle günümüzde bilimsel buluşlardan türeyen teknoloji, popüler sanat ürünlerinden daha az tüketiliyor diyemeyiz. Sanat veya teknoloji birbirleriyle iç içe gelişmelerini sürdüregelmişlerdir. Popüler tüketim ürünleri ve geleceğe yatırım da benzer durumdadır. Bilimin gelişimine bağlı teknolojik üretimlere göre sanat da farklı üretimlere geçer. Fotoğraf makinası ile modern resime geçişte olan durum da budur: Artık “aynısını” çeken bir makine olduğuna göre, resim farklı üretimler yapmak zorundadır. Elektroniğin gelişiminin müzik üretimini etkilemesi gibi. Cep telefonlarının yaygınlığı gözler önünde gibi...
Kurgu ve Fotoğraf: A.Şükran Demiralp
Sanat ve bilim ve hatta din arasındaki bu bağı, “Bütüncül Tarih” yaklaşımı ile en iyi veren, müzik, resim, multimedya ve mimarlık fakültelerinin - bence daha çok fakülte, hatta fakülte öncesine de koyulmalı-  ortak dersi olarak bildiğim / olması gereken “Temel Tasarım”, “Bilim Tarihi” ve “Uygarlık Tarihi” dersleridir.
 Kurgu ve Fotoğraf: A.Şükran Demiralp

Özetle doğası gereği inanç sistemleri, bilim ve sanat iç içedir. Müzik, fizik ve matematik gibi. Resim ve matematik gibi... Akıl, sezgi, mantık, bilimsel buluşlar, sanatsal üretimler kendi aralarında etkileşimlerle ortaya çıkar. Yukarıdaki linkte de  belirtildiği gibi, mimarlık, inanç, müzik vbg etkileşimli süregelmişlerdir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Maurits_Cornelis_Escher,
Escher'e bir varyasyon:
http://www.youtube.com/watch?v=snDcF3skbno
"Bach’ın http://www.youtube.com/watch?v=xUHQ2ybTejU
 adresindeki Mobius şeridi biçimindeki sonsuz eserindeki yaklaşım gibi! - See more at: http://tinaztitiz.com/3160/bu-matematik/#sthash.zhvyr7No.dpuf"



Günümüze hızlı bir gözatıştan sonra, geçmişteki insanla ilgili düşüncelerim: Örneğin, yaklaşık 50 bin yıl öncesi, mağara resimleri; av hayvanlarına ait, temel ihtiyacını karşılamak için insanın sanatı bir araç olarak kullanmasıdır.

1.        Sanatı, “hayalde canlandırma” ve “plan yapma”nın bir aracı olarak kullanıyor olabilir; en azından ben böyle düşünüyorum. Alet; bir tür teknoloji, avlanma ihtiyacı için geliştirilmiştir: İhtiyaç ile yaratıcılık arasındaki bağ.

2.       Bazı görüşlere göre ise mağara resimleri, doğa ve üretim süreçlerini kontrol edemeyen insanın, doğaüstü güçlerle çözüm arama = din ve büyü inancının bir açıklaması olabileceğidir. Bu da “hayalde bir tür cevap bulma”dır. Sonraları doğa olaylarına getirilen gözlemsel açıklamalar; bilimin doğması ile din arasındaki ilişki tarihsel değişimini yaşayagelmiştir.

3.       Hala günümüzde hakim olan: “Allah bizi sınıyor” gibi açıklamalar, o tarihlerde doğadaki buzul_tundra_orman çöl geçişlerini anlayamayan; kıtlığın ve verimliliğin iklim koşulları ile bağını açıklayamayan insandan günümüze gelmiş gibi duruyor.

Gen_ Kültür ortak evrimi olan İkili Kalıtım Kuralı’na göre, “3.madde” günümüze dek, genel olarak, evrimleşemeden taşınmışa benziyor. Belki de, tarihsel yorumlar 1. madde ağırlıklı olsaydı, günümüz değerlendirmeleri [*] daha farklı olabilecekti.

Zaman içinde yaşamsal ihtiyaçlar belli bir düzene oturunca, sanat ve bilim linkte belirtildiği gibi iktidar ve dinin hegomanyasına geçmiştir. Bağımsızlığını kaybeden sanat ve bilimle birlikte, insanlar da özgür değillerdir artık; günümüze dek. Buyurgan azınlık, politikalarını rahatça uygulayabilmek için, sorgulamadan, üretmeden tüketenlerden rahatsız olamaz: Din, bilim ve sanat benzer döngüde sıkışır.

Dolaysıyla sanat, özellikle de din ve bilimin başlangıçtaki sorgulatan biraradalıkları, gücü elinde bulunduranların tercihlerine uygun seçimlerle parçalanmış, keskin sınırlı taraflar yaratmıştır. Bu durum küreselleşen dünyada, bu “taraf olanları” avcunun içene alarak kullanan yeni güçler = sponsorlar oluşturmuştur: Sponsorları ile çıkar ilişkileri din, bilim ve sanatı da büyük ölçüde yozlaştırmıştır.

Gelişmiş ülkeler, keskin sınırlarla birbirinden ayrılmayan, eleştirel bakış açıları gelişmiş insanlardan oluşur. Okullarda verilen din, örneğin İsveç’de, tek bir din propagandası şeklinde değildir. Böyle olunca sanat da özgürdür. Bilim bu tür ortamlarda destek alır. Ve sanat, bilim ve teknolojiyi üretenler ve tüketenler, zaman içinde varlıklarını sürdürebilenler ve sürdüremeyenlere dönüşür. (Gelişmiş ülkelerin çoğunun en büyük çelişkileri ise, dünyadaki diğer insanların mutsuzlukları, yok olmaları pahasına kaynak kullanımlarından vazgeçmemeleridir. Bu durum, ihmal edildikçe, metastaz yapmış tümör gibi, sonunda onları da yok edecektir)

 “Halkın İradesi” geri kalmış toplumlarda ne derece gerçektir? Politikacılar kendi isteklerini halkın iradesi olarak gösterme yöntemlerini iyi bilirler. Bu durumda, bilimsel yatırımlara gerçek anlamda karşı çıkan halk olamaz. Linkte belirtilen, silahlanma yatırımları(burada dünyanın iradesi söz konusu, ülkeler savunma adına silahlanır ve öldürürler), teknoloji ve sağlık seçeneklerinin halkın iradesinden bağımsız çalışması, politikacıların işlerine geleni demokrasi, ve halkın iradesine bağlarken, gelmeyenleri bildikleri gibi yönetmelerinin örnekleridir. Dini ön plana çıkarmayı halk iradesi olarak gösterdikleri gibi.

Toplum(umuz)daki bireylerin ne kadarı kendi bilgi ve bilinç düzeyini etrafında olup biteni sorgulayabilir düzeye getirebilme özgürlüğüne sahiptir? Veya bu özgürlüğe sahip olmayı istemek yerine itaat ederek yaşama alışkanlığı; çıkar çelişkileri, hemen her kesimi sarmış mıdır? Korkular, öğrenme merakını bastırır ölçüde anormal düzeyde midir? “Bilmek”den korkan insan, özgür iradeden de giderek uzaklaşacaktır.

Sonuç olarak, genelde dünyada ve özelde Türkiye’de, sosyal yapıdan soyutlanmaz olan bilim, din ve sanat, etik anlamlarını birlikte yitirmişler, her biri koşullandırmaların birer aracına dönüşmüşlerdir: Eğitim doğal olarak baş kurbandır. Bu durumda, kök sorun olarak görünen dogmaların el değiştirmesinin götürüsü ortadadır. Bir diğer kök sorun, sorgulama yöntemlerimiz olabilir. Birileri sorgulamak adına atışırken, insanlığın çoğu tribünlerdeki seyirci gibi izlemişe benziyor.

http://www.ezberkaliplarinisorgula.com/

Çözüm, gerçek anlamda sorgulayabilenlerin ortak aklının, dogmatiklerin manevraları ile başedebilmesine bağlı olabilir. Bunun gerçekleşmesi, sanırım bilim ve sanat etkileşimlerini özgürce sürdürebilirken, dini inançların kişilerin bireysel tercihleri olarak baskıdan uzaklaştırılması ve saygı duyulması; ön plana, kişilerin hangi dine / nelere inanıp, inanmadıklarından bağımsız, vicdan ve ahlak değerlerinin konulabilmesi ile mümkün olabilir. (Nitelikli insanlar; seçkin tavırlar ağı) Böylece, yaşamı herbir insan(farklılıkları ne olursa olsun), hayvan, bitki, taş, toprak bütünlüğünde ele alan çözümlere kenetlenebileceğiz; örneğin; eti canlı bedeninden bağımsız tüketmek üzere üreten; yaşamak için öldürmek olgusunu çürüten çözümler gibi. Sanatın şimdiden bu tür üretimlere geçmesi, bilimin kullanılabilirliğini hızlandıracak, dogmatiklerin önüne seçenekler koyabilecektir. 

[*] ALINTI: "....  yakınmak, ilkel kabilelerin gök gürültüsüne karşı keçi kurban etmeleri kadar etkilidir. Yapılması gereken “sorgulamak yoluyla anlamak” ve “gereğini yapmak”tır... " 



A.Şükran Demiralp  
Nisan 2012
Çocuklarımız için..
Fotoğraf ve kolaj: A.Şükran Demiralp