Bir yorum: “Biliyoruz ki yapılan deneyler, bazen
güdümlü, bazen doğal olarak, konunun bir yönüne bakış olarak kalabiliyorlar.
Bir süre sonra başka bir deney tamamen ters bir sunumla gelebiliyor. Bu nedenle
deneylere dayanarak yapılan yorumlarda biraz daha gevşek sonuçlar belirtmek ,
alternatifler olabileceğini de sunmak yararlı olur.”
Yukarıdaki satırlara tamamen katılırım. Ek olarak: Bilimin “kuşkucu” yaklaşımı, yararın
ötesinde “
geniş yelpazeden” olayları irdelemek bilimin vd konular dahil her birimizin yaşamının vazgeçilemezi olsa gerek: http://bit.ly/Xp64pa
geniş yelpazeden” olayları irdelemek bilimin vd konular dahil her birimizin yaşamının vazgeçilemezi olsa gerek: http://bit.ly/Xp64pa
Popüler bilim dergilerinin bilimin “yol gösterici” olduğunu
değişik düzeydeki insanların hiç değilse bir kısmına anlatabilmeleri ancak
bilimsel verilerin belli koşullara göre doğru ve zamanla “yanlışlanabilir”
olabileceği gerçeğini vurgulamaları ile mümkün olabilir; “Eğer……. İse……dır” yaklaşımı.. Aksi durumlarda bilim teknoloji üretme
ve pazarlamanın bir aracından öteye pek gidemiyor gibiL Bu konuda
yapılan örnek bir çalışmaya; www.ezberkaliplarısorgula.com, birçok dergide, medyada, köşe yazılarında,
okullarda yer verilmesi, belki giderek çoğumuzun arada bir düşünce
sistemimizdeki kalıpları açığa çıkarıp, sorgulayıp elenecekleri eleme ve sağlam
olanları tekrar geri yerleştirme alışkanlığı edinmemize yardımcı olabilirJ Halbuki, aileden,
okula, medyadan, çocuk oyunlarına dek bir çok alandaki üretimler “sorgulayan
birey” alışkanlığını kazandırmaya yönelik değiller! Tam tersi, genel olarak
“tek doğrulara” koşullamaya yönelikler..
Bir soru: “Her
düzeydeki insanın okuması için yayımlanan bir gazete eki uzmanların tartışma
kürsüsü olmalı mıdır?”
Benim yanıtım: Toplumun her kesiminin “Tartışma Kültürü”nden
“Sorgulama Kültürüne” geçebilmesi / “birey” olabilmesinin önündeki en önemli
engelin “herhangi bir otorite” olduğunu
düşünüyorum. Sorgulayabilen insanlar artıkça, zorla kendi tercihini dayatmayan
nesnel ve etik uzmanlar da artacaktır. Aşağıdaki
“EK1,2,3 VE 4” gibi çabalar bu konuya destek olabilirler. Bu gibi çabalar
sayesinde benim için –akademisyen olmayan bir bireyim- herhangi bilimsel bir bilginin paylaşılmasında
hiçbir sakınca olamaz. Düşüncem: Her birey
kendi okuma tercihini vbg kendisi yapabilir.
Yaygın ve yerleşik
kalıplar
|
Neler sorulabilirdi?
|
Sorulsaydı, yerleşik
kalıptakinden farklı hangi bakış açısının ortaya çıkmasını tetikleyebilirdi?
|
“Bir konuda en doğrusunu o konunun uzmanı bilir”
|
- Uzmanın görüşü, çıkar ilişkileri
veya kişisel menfaatten etkilenmiş olabilir mi? - Uzmanın beyan ettiği
görüşlerin hangileri pozitif, hangileri normatiftir? - ‘Uzmanlık’ sadece
formel eğitim düzeyi ve diploma ile belirlenen bir yetkinlik ya da kabul müdür?
- Dar bir alanda derinliğine bilgi sahibi olmak mi, yoksa derinliği daha az
ama daha geniş bir alanda bilgi sahibi olmak mı daha makbuldür? - Bir konunun
farklı ülkelerde/sistemlerde yaşayan uzmanları aynı fikirde midirler? Neden?
|
- “Uzman” denildiğinde tüm kuşkuların
ortadan kalkıp sonsuz bir güven duymanın hiç de doğru bir yaklaşım olmadığı;
uzmanlığın kabullenilmesi için ünvanların dışında daha pozitif ölçütlere
bakılması gerekir. En azından uzman konusunda kuşku devam etmelidir. - Uzman
fikri söz konusu olduğunda, konunun diğer paydaşlarının da çıkarları ve
demokratik tercihleri korunup, hakları gözetilmelidir.
|
EK2: http://asukrandemiralpkuskusuzluk.blogspot.com.tr/2012/12/ahlak-ve-inanclar-dunyas-icinden.html
Yaygın ve yerleşik
kalıplar
|
Neler sorulabilirdi?
|
Sorulsaydı, yerleşik
kalıptakinden farklı hangi bakış açısının ortaya çıkmasını tetikleyebilirdi?
|
"Ben tipik bir X burcu kadınıyım /
erkeğiğim"
|
1. Tipik “X” olduğumuz
düşüncesine bizi götüren nedenler nelerdir?
2. “X” kalıbını baştan kabul
etmemizin sonuçları neler olabilir?
|
1. Bilimsel kuşkuculukla yaşama
bakabilme yetisi veremeyen
TV kanalları, basın, sokak, tribün,
moda gibi unsurların her biri olup,
çocuklarımızın zamanlarının %91'ini bu
"öbür okullar" etkilemektedir." Sistem, beyne kazıma /
tekrar tekrar ezberletilerek öğretme dolaysıyla koşullama yöntemiyle işleyegelmiş.
2. Kendimizi ve karşımızdakini “X”
kalıbı dışında
görebilmemizi engellemiş oluruz. Tekil
olaylardan yola çıkarak
hemen genelleme eğilimimiz artar; “O’nun
tipik özelliğidir zaten” gibi.
Bu da yargılarımızın artması ve
kalıbımızın daha da daralması ile
sonuçlanabilir.
3. Evet, ancak, bilim, belli kontrol gruplarıyla, belli
yöntemlerle
kendini yanlışlamak üzerine çalışır,
yanlışlandığı anda da kuramı,
varsayımı değiştirir.
Halbuki
sorgulanmayan inançlar, hep kendilerini doğrulamak
üzerine kuruludur.
|
EK3: Farklı kesimlerden bireyler; meme kanseri hastaları,
sanatçı, müzisyen, mühendis ve bir sağlık uzmanı ile ilgili bir vidyo;
VÜCUDUMUZA DOKUNALIM dansı ve sunum: http://bit.ly/1oD6Nyf
EK4: http://bit.ly/1nL6DQK
linkinden alıntı: Herkes için “kuğu” tanımının aynı olduğunu varsayalım.
“Kuğular beyazdır” önermesi o zamana kadar, görülen kuğular için söylendiği
halde kesinlik içerir ve gerçeği yansıtmaz. Ve “Tüm kuğular beyazdır”
önermesine genellediğimizde yanlış bir önermeye dönüşür. Çıkabilecek ilk
değişik renkli kuğu olasılığına hiç yer vermemektedir. “Bazı kuğular beyazdır”
önermesi ise ikili mantık sistemini kırıp bulanık mantığa geçtiği için doğru
bir önermeye dönüşür. Ve siyah / başka renk kuğu görülse de önerme
yanlışlanamaz.
“Mamografi meme kanserinde kadınlar için erken tanıya
yardımcıdır.” Önermesi de kesinlik içerir. Diğer durumları göz önüne almaz.
“Mamografi meme kanserinde tüm kadınlar için erken tanıya yardımcıdır.”
denilirse yapılan genelleme ile yanlış bir önerme olur. Çünkü, mamografinin
bazı kadınlarda yanlış tanıya neden olduğu bilinmektedir. [3] “Mamografi
meme kanserinde bazı kadınlar için erken tanıya yardımcıdır” İse doğru
önermedir. Mamografi nedeni ile yanlış tanı alan kadınlar önermeyi
yanlışlayamaz.[3]
A.Şükran Demiralp
16 Ağutos 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder