19 Aralık 2013 Perşembe

Düşünen Adamlar ve Kadınlar

19.12.2013


Kendi ayakları üzerinde durabilen / sorunları sayesinde üretebilen bireyler için “aydın sorumluluğu_2”


“Düşünen adamlar / kadınlar [6] ” özgürlüklerine nasıl kavuşabilirler?


Türkiye’den bir akademisyen yazarın, TV’de “şizofrenler potansiyel katildir” şeklinde bir yorumunu hatırlıyorum. Bir köşe yazarı 2008 yılında bir yazısında, bir örnekten yola çıkarak internette yaptığı birkaç saatlik gezinti ile Tourette Sendromu(TS) konusunda “TS’li neden sonuç ilişkisi kuramaz” gibi bir yargıya varmış![1] Ve benzer yargılara daha bir çok kişide rastlayabiliriz.

Tourette Sendromu (TS) gibi, bazı “bozukluk” olarak görünen özellikler, belli alanlara kanalize olduğunda yaratıcı ve üretici olabilir [2].  Gelişmiş ülkelerde “aydın kesim”,  sorunları sayesinde pozitif yaklaşımına uygun stratejiler üretiyorlar! . “Ben TS’ye sahibim, TS bana sahip değil!” gibi “motto”lardan yola çıkıyorlar. Bozukluk konusunda kişileri bilgilendirip, bireye uyan tedaviyi sağlamaya çalışırken, yetenek ve becerilerini de en iyi bir şekilde değerlendirebilecekleri ortamları oluşturuyorlar. Bu nedenle de onlarda “düşünen adam” çoğunlukla sanat galerileri, müzeler gibi ortamlarda üretim, düşünce ve yaratıcılığı vurguluyor.  Bizdeki heykelin yeri ise, derin düşünenlerin mekanı, “hastanedir / hapsedilir” der gibi.. Heykeli yapanın ve tamamlayanın hastanede yatan bir heykeltraş ve yüzbaşı olması da düşündürücü[3].. İşte bu heykeltraş, yüzbaşı gibi yaratıcı, üretici insanların bir taraftan üretimlerini sürdürürken, aynı zamanda sorunları için destek alabilecekleri mekanlar maalesef ülkemizde henüz yok. 

Türkiye’de neler yapılabilir?

Toplumda yerleşmiş “Deli ve tımarhane” kalıpları irdelenerek, bakış açıları ve imkansızlıklar nedeni ile sürekli zarar gören insanların ihtiyaçları doğru belirlenebilir! Maddi ve çevre gücü çok iyi aile çocukları kadar olmayanların da yaratıcı gücünü kullanabileceği ortamlar temel hak ve özgürlükler çerçevesinde sağlanmalıdır!

Ülkemizin iş adamları, bilim insanları, yazarları, sanatçıları, siyasileri bazı sorunları olan ama aynı zamanda yetenek ve beceri sahibi insanlara [4] pozitif yaklaşımlara fırsat yaratacak ve ayaklarının üzerinde durmalarını sağlayacak değerli davranışları üretmelerine uygun ortamlar için destek verebilirler. Buna göre tarihimizdeki “müzikle, sanatla terapi” gibi uygulamalar geliştirilebilir[5].

“Düşünen adamı / kadını” özgürleştirmenin yolunun sanat ve bilimi özgür ortamlarda buluşturarak klasik ruh ve sinir hastanesi ve hastası yaklaşımının aşılması ve beceri sahibi, yetenekli insanlar için alternatif ortamlar oluşturulmasıyla mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Böylece “düşünen adam” heykelini de bu ortamlara taşıyabiliriz.

Derleyen: A.Şükran Demiralp, 2013



[4] Şizofreni, TS ve diğer farklılık, bozukluk gibi sınıflandırmalar bilimsel kategorilerin isimleridir. Yani, herhangi bir  özellik, farklılık, bozukluk  bilimsel kategoride aynı isim altında toplansa da kişiye özel olduğu ve kategorisine göre farklı derecelendirmelerde olacağı bilim insanlarınca hep vurgulanır: Örnek, Nörolog Oliver Sacks: “TS herhangi bir toplumda ırk vbg bağımsız, belli bir istatistiksel oranda görünür. Bir TS’li diğerine uymaz!”. 

[5]  http://www.sciencedaily.com/releases/2013/12/131210072030.htm

[6] "Çocukluğunda taş ve çamur gibi malzemelerle ilgilenmeye başlayan Camille, Académie Colarossi'de heykeltıraş Alfred Boucher ile çalışmaya başladı. (O dönemde École des Beaux-Arts'ta (Paris Güzel Sanatlar Akademisi) kadınların eğitim görmesi mümkün değildi.) 1882'de Claudel, çoğu İngiliz olan ve aralarında Jessie Lipscomb'un da bulunduğu bir grup genç kadınla bir atölye kiraladı. 1883'te, bu gruba heykel eğitimi veren Auguste Rodin'le tanıştı. 1884'te Rodin'in atölyesinde çalışmaya başladı ve onun ilham kaynağı, modeli, arkadaşı ve bir süre sonra sevgilisi oldu." https://tr.wikipedia.org/wiki/Camille_Claudel  5 Mayıs 2020 (eklendi).

12 Aralık 2013 Perşembe

PISA'dan Yola Çıkan Bir İrdeleme

12-12-2013

Sayın Mustafa Nadir ÇALIŞ
Ölçme, Değerlendirme ve Yerleştirme Grup Başkanı
ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü, Ankara,


CC: Orhan Bursalı, Emre Kongar

İletişim bilgilerinize http://www.oecd.org/pisa/contacts/pisagoverningboard.htm#Turkey linkinden ulaştım. 

Pisa sayfasından alıntılardan yola çıkarak kendi bilgi ve düşüncelerim ile derlediklerimi  iletiyorum:

1.     Kamu politikası konuları:  Hükümetler, aydın kesim, okul müdürleri, öğretmenler ve veliler gençleri yetişkin yaşamının zorluklarına hazırlayabiliyorlar mı?
2.     Kendilerinin yetişkin yaşamının zorluklarıyla başedebilme becerileri ve / ya kullandıkları sorun çözme araçları nelerdir?
3.     Alışılagelmişin dışında daha etkili öğretim ve okullar var mı?
4.     Dezavantajlı(!) öğrencilerin gelecekleri ne derece düşünülüyor? 
5.     Dezavantajlı gibi görünen, ancak, temel sorunlarından birisi de "ezberci eğitime" asla uyum sağlayamamak olan bazı bireylerin önünde yaratılan sorgulama engelleri (koşullamaya çalışmak gibi)[1] kaldırılırsa ve bireysel sorunları için de ek küçük destekler verilirse, bu bireyler  üretebilir; “kendi ayakları üzerinde durabilir” ve hatta harikalar yaratabilirler! Bu konuda toplumsal duyarlılık ve destekler nasıl sağlanabilir? 
·         Örnek: Tourette Sendromu konusu! Bu bireyler içinde tüm engellere rağmen "beceri kazanmış olabilenler" için üretim ortamları ve destek sağlanabiliyor mu? 
6.     "Hayat boyu öğrenme" konusu:  Öğrenciler okulda yaşamda bilmesi gereken her şeyi öğrenemez. Etkili yaşam boyu öğrenen olmak için, gençlerin bilgi ve becerileri, aynı zamanda neden ve nasıl öğrendikleri bir farkındalık gerekir. Bu farkındalığı yaratabilecek okul dışı alanlar hangileridir? "Öbür okullar" denilen diziler, filimler, reklamlar, genel anlamda sanatsal  üretimler bu farkındalık için ne derece "koşullamadan", "doğru düşünmeyi”[2] amaç edinmiştir?

Toplumuzdaki bireyler, aileler başta olmak üzere tüm kurumları etkilediğini düşündüğüm ve katkı için gönüllü çabaladığım konuları içtenlikle paylaştım. Bu gibi konularda ne kadar çok kişi “koşullama hakkını elde etmeye çalışmadan çaba gösterirse ki 5nci madde öncelikli olmak üzere bu çabanın içersinde, her zaman, olmaya hazırım, o derecede olumlu sonuçlara ulaşabileceğimizi düşünüyorum.

Düşünce ve desteklerinizi rica ederim.

Saygılarımla,

A.Şükran Demiralp                                    





[1]  Tüm bireyler için temel hak ve özgürlükler içinde koşullanmama hakkı başa konmalıdır!
[2] Tınaz Titiz: Rasyonel (nedensel) ve kritik (eleştirel) düşünme genelde birbiri yerine kullanılabiliyor. Halbuki; rasyonel düşünme, neden-sonuç bağlantılarını kesintisiz ve yanlışlanabilir adımlar halinde düşünmek; kritik (Yunanca- iyiyi kötüyü ayırmak, kalburdan geçirmek, ayırt etmek) düşünme ise, bir sonuca yol açan çeşitli nedenleri ağırlıklandırılarak düşünmek olup, bu iki bileşen ancak “birlikte” kullanıldıklarında “doğru” olarak nitelenebilir düşünme ortaya çıkıyor. Bu birliktelik sağlanmadığında, herhangi bir sonuca yol açan ve kritik düşünme bileşenine göre az önemli olan –kişinin duyguları doğrultusunda- herhangi bir nedenin, sonucu belirleyen esas neden olduğu savunulabilir ki bu durumda nedensel düşünce tamamen işlevini kaybetmektedir. Rasyonel ve kritik düşünme bileşenlerin tanımlarının dahi önemsenmemiş oluşu, sorun çözme kabiliyetinin önemli bir gereği olan doğru düşünebilme aracından yoksun kalındığını gösteriyor.



24 Ekim 2013 Perşembe

"SORUNLARIN İNTİKAMI: Çözemeyeni Çözerler!" kitabına birinci yorum

SORUNLARIN İNTİKAMI’na karşı derinden iyileşme üzerine,

Çözülemeyen sorunların kökünde, öncelikle sorunu iyi tanımlayamamak yatar. Günümüze dek toplumların sorun çözme ve varlıklarını sürdürebilme ilişkisi, kitabın arka yüzünde özetlenmiş: Günümüzde, enerji = > Bir damla petrol = Bir damla kan ilkesi

Sorun Çözme Kabiliyeti(SÇK) _ezber, kök sorun, hayalet sorun, sorun kimyası gibi_ Tınaz Titiz(TT)’in dilimize kazandırmaya çalıştığı kavramlardan. Bir ortak akıl ürünü olarak derlenen kitapta bireysel, kurumsal, toplumsal ve toplumlararası(koz kavramı) gibi konularda SÇK işlenir.

Kitap, SÇK yetmezliğinin başlıca kaynaklarını:

·         Kısır sorun çözme kültürü

·         İstismara açık alanlar

·         Birey yerine tebaa üyeliği

·         Vizyonsuzluk,

·          Kritik aydın kütlesi oluşturamamışlık

·         Sorgulanmazlık

·         Sanatın gelişmeye etkilerinin idrakindeki yetmezlik

olarak açıklar. Toplumdaki kısır sorun çözme kültürünün ahlaksal tabanını inceler. Ezber / sorgulanmazlık kültürü ve İkili Kalıtım Kuralı(İKK); gen kültür ilişkisi varsayımı ile, kısır sorun çözme kültürünün kuşaklar arası geçişini gözler önüne serer.

“Eğitimden, teröre dek İnce ince tanımlanan sorunlara nasıl çözüm bulunabilir / SÇK nasıl geliştirilebilir?” İçin bazı seçmeler:

·         Toplumsal tümörlerin oluşumu ve metastazında kök nedenlerden olan ve biat-itaat kültürünün beslediği ezber / sorgulanmazlık / bilimsel kuşkuculuktan habersiz eğitime karşı, yaşamın bir öğrenme olduğu, yaşamdan bağımsız bir öğrenmenin olamayacağı ve ne öğreneceğine bireyin ancak kendisinin karar verebileceğini önemle vurgular: http://bit.ly/15p3Qmc

·         Yine eğitimin en önemli bölümünün (%90) öbür okullarda olduğuna dikkat çeker; filimler, diziler, medya, reklamlar gibi. Ve “senaryo temelli eğitim”in her iki okul türündeki önemini açıklar: Sanatın gelişmeye etkilerinin idrakinin geliştirilmesinin yolları için: http://bit.ly/V8q6PC

·         Sorunların yaratıcı çözümlerinin, ancak ve ancak tüm paydaşların katılım ve katkısı sonucu “ortak akıl” ile bulunabileceğini topluma anlatabilmenin örnekleri olan Beyaz Nokta Soruları: http://bit.ly/1dnwKfe

·         Seçilmişler için: http://bit.ly/Z23P6F

·         Toplumsal tümörler için ne yapılabilir:  http://bit.ly/12oRpER

·         Bir insanın en önde gelen temel hak ve özgürlüğünün koşullanmama hakkı olacağı, insanların gözardı edilen “korkmama = haklarını kullanmaktan korkmama” özgürlüğü olduğunu, bunun içinde de bir düşünceyi ifade edebilme özgürlüğü, inanç özgürlüğü vbg vurgular! İşte bu temel hakları dikkate almayan, itaatkar bireyler yetiştiren koşullandırıcı eğitim nedeni ile aydın kesim de, niteliksel bir kök sorun olarak son derece zayıf işlevsel bir konumdadır.         

Kitap, SÇK’nın gelişebilmesi için, önce birey olabilmenin ve bir arada yaşayabilmenin önemini vurgular! Anne ve babaların çoğu soruna, çocuklarının birey olabilmeyi öğrenmelerinin bir fırsatı olarak bakabilmelerini, bu açıdan milyarda bir olasılıkla olabilecek zararlara odaklanmamalarını, aksi takdirde hep korunmaya muhtaç zayıf karakterler yetişeceğini örneklerle göstermeye çalışır. “Sorunlar, çözüm için doğru sorulara çevrilebilir!”

“Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşayabilmek, kendi ayakları üzerinde durabilen ve, bir iç ve dış liderden komut almaksızın bir uyum içinde hareket edebilen “küme zekası”na sahip bireyler için geçerli olabilir. Böyle bireyler, toplumda inanç ve bilim çatışması gibi “vakum(kökü Latince Vacare boş olmak)= boşluk” alanlarının bırakılmaması, ortak temel doğrular ile doldurulması, aksi durumda, en ufak farklılıklarda sürekli bölünmeye gidileceği gerçeğinin farkındadırlar. Farklılıkların her türünü anlamaya çalışan, bir kurtarıcı bekleme tembelliğinden sıyrılarak, yaratıcı çözümleri ortak akıl ile belirleyebilen; “ortak vizyon” geliştirebilenlerin varlıklarını sürdürebilecekleri bilimsel bir gerçektir: “Küçük detaylarda bölünüp yokolmak yerine büyük resimde birleşerek yaşamı sürdürebilmek!”

Şikayet etmeyi bırakıp doğru[*]  düşünmek, etik davranmak ve kendini geliştirip gerçekleştirerek toplumsal, evrensel gelişmeye katkı sağlayabilmek bütünün haklarını korumayı vizyon edinebilmek için nitelik(eğitim, zeka, ruhsal, ahlak bileşenlerin bir fonsiyonu olarak)li insanlar arası etkileşim ağları kurma, bunun için Politika Belgeleri düzenleme gibi değer üreten eylemlere teşvik eder..

Çözüme giden yol için kitaptan kısaca:

“Gerçek” bir başlangıç noktası lazım!

Gerçek ve doğru(lar) farklı olabilir. İlk peşinden koşulması gereken “gerçek”,ne(ler)in “doğru” olduğu ise ardıl adımlardır.

Manzara-i umumiyeden memnun olmayanların, ilk peşine düşmeleri gereken, üzerinde uzlaşıya varılabilecek gerçek(ler)in neler olduğu, sonra da nelerin yapılmasının doğru olacağıdır.

“Gerçek”ler ancak yanlışlanabilir gözlemlerle ortaya konulabilir; yani bir kişinin –ne denli inanırsa inansın- saptadığı bir gerçek bu tanıma göre gerçek değil, sadece bir kanaattir, hatta bir yanılgı dahi olabilir.

Görünen gerçeğe göre yapılacak doğru davranış örneklerinde nitelikli bireylerin biraraya gelebilmesi, genel SÇK’ni artırabilir. Yukarıdaki linklerdeki imza kampanyalarına katılım için ne düşünebiliriz?  

[*] TT: Rasyonel (nedensel) ve kritik (eleştirel) düşünme genelde birbiri yerine kullanılabiliyor. Halbuki; rasyonel düşünme, neden-sonuç bağlantılarını kesintisiz ve yanlışlanabilir adımlar halinde düşünmek; kritik (Yunanca- iyiyi kötüyü ayırmak, kalburdan geçirmek, ayırt etmek) düşünme ise, bir sonuca yol açan çeşitli nedenleri ağırlıklandırılarak düşünmek olup, bu iki bileşen ancak “birlikte” kullanıldıklarında “doğru” olarak nitelenebilir düşünme ortaya çıkıyor. Bu birliktelik sağlanmadığında, herhangi bir sonuca yol açan ve kritik düşünme bileşenine göre az önemli olan –kişinin duyguları doğrultusunda- herhangi bir nedenin, sonucu belirleyen esas neden olduğu savunulabilir ki bu durumda nedensel düşünce tamamen işlevini kaybetmektedir. Rasyonel ve kritik düşünme bileşenlerin tanımlarının dahi önemsenmemiş oluşu, sorun çözme kabiliyetinin önemli bir gereği olan doğru düşünebilme aracından yoksun kalındığını gösteriyor.


17 Ekim 2013 Perşembe

İrdeleme için "SORULAR YANITLARDIR!"


17-10-2013

BİR SORU

Varsayalım ki, üç robot var: A,B ve C; bunlardan herhangi birisi hep DOĞRU, diğeri hep YANLIŞ, ötekisi ise, hayalinde attığı paranın yazı / tura gelmesine göre, bazan DOĞRU, bazan YANLIŞ söyler. Bu özelliklerine gör, DOĞRUCU, YALNIŞÇI ve RASTGELE olarak isimlendirilirler.

“da” ve “ja” dan birisi EVET diğeri HAYIR demektir. Ancak hangisi EVET / HAYIR bilinmemektedir! Robotlar soruları “da” ve “ja” olarak yanıtlarlar. Ayrıca Türkçe de bilirler.

Bizden robotların hangisinin DOĞRUCU, hangisinin YALNIŞÇI ve hangisinin RASTGELECİ olduğunu bulmamız için “EVET” ve “HAYIR” ile yanıtlanabilecek sorular sormamız istenmekte.

Bunlara göre çözüm:

·         A,B ve C’ye

SORU_1: Sen “DOĞRUCU” musun?

İRDELEME: Varsayalım ki, A veya B, ”DOĞRUCU” veya  ”YALNIŞÇI” iseler, yanıtlar tablosu, örneğin, aşağıdaki gibi olabilir:

A  her zaman
da
da
da
B  her zaman
ja
ja
ja
C, yazı, turaya göre değişir! Mesela
da
da
ja

 

Burada önemli olan A ve B’nin hep aynı, C’nin ise değişebilen yanıtlar vereceğine dikkat edilmesidir!

SONUÇ_1: C=”RASTGELE” olur.

·         C=”RASTGELE” olduğuna göre,

A ve B’ye

SORU_2: (C=”RASTGELE” Ve da=”EVET” mi?) Veya (C=”RASTGELE” Ve ja=”EVET” mi?) *
                              X  =  ”RASTGELE” Ve da=”EVET”
                                 Y  = ”RASTGELE” Ve ja=”EVET”

SONUÇ_2: Bu bileşik sorunun cevabını EVET veren “DOĞRUCU” olacaktır. Çünkü, C=” RASTGELE”dir. Bu durumda, varsayalım ki B= “YALNIŞÇI”  olsun, C’ye “RASTGELE” değil diyeceği için, X ve Y’nin sonucu B için “HAYIR” olur. Bu durumda birleşik önermenin de yanıtı “HAYIR” olur. Ve  A=”DOĞRUCU” çıkar.

SORU ve SONUÇ_3: A=” DOĞRUCU” ise, o zaman, da=”EVET” ve  ja=”HAYIR” ise veya tersi ise bize DOĞRU yanıtı söyler!

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- NOT: Burada A, B ve C’den herhangi birisi herhangi bir nitelikte varsayılarak benzer mantık doğrulanabilir!

Kaynak ve..: http://bit.ly/174HYn6 yandaki linkten alınan soruyu kendime göre yeniden yazıp yanıtlamaya çalıştım. Çözüm için herhangi başka bir kaynak incelemedim. Kendi kendime irdelemeye çalıştım. Yorumunuzu aşağıya yazabilirsiniz. 
Yukarıdaki linkten: "Mantıkçı Raymond Smullyan'ın çalışmalarından üretilen ve John McCarthy'nin eklemeleriyle zorlaştırılan.".



    D=doğru, Y=Yanlış ise:

                                         D Ve Y = Y, Y Ve D = Y, D Ve D = D, Y Ve Y = Y

                                         D Veya Y = D, Y Veya D = D, D Veya D = D, Y Veya Y = Y

 

 

 

11 Ekim 2013 Cuma

BAYRAM KUTLAMASI

BAYRAMLAR HEPİMİZ İÇİN KUTLU OLSUNJ
Sevgi Kalkan'ın "Akşam Gazetesi" paylaşımı ile başlayan "Bayram" sohbetimiz:
Akşam Gazetesi - 25 Eylül 1934


ŞD:  Pirzola'nın "suni" olacağı günleri bekliyorum. Hayvanları öldürmeden:-)

Rev.2 Kasım 2013, "Andras Forgacs: Hayvanları öldürmeden deri ve et üretimi"
http://www.beyaznokta.org.tr/oku.php?id=438
SK: Şükran Hanım marketlerde et ürünlerinin içinde artık çok az et var farkındamısınız, soya vs.. maddeler var...Etçil olmaktan kurtuluyor insanlık yavaş yavaş galiba ne dersiniz ? Bazıları başka türlü protein alamıyoruz, fiziksel güç bulamıyoruz diyorlar, ama alternatif protein ürünleri oluşturuluyor sanırım bilim insanlarınca. Et yemeyenlerin şiddete yatkın olmadıkları saptanmış birde...Yani vejeteryanlar şiddet sevmiyor, savaşmıyorlar , daha çok sanat, bilim ve sporla uğraşıyorlarmış..İlginç değil mi? Hele sürekli savaşların, şiddetin olduğu ülkelerde otçul beslense insanlar, şiddet ve savaşlar biter mi, akılları başlarına gelir mi? kimseler kurban olmadan şiddete sağlıklı, huzurlu yaşayabilirler mi ?
ŞD: Fiziksel gücü "et yemekte" bulanlar bence kafalarını koşullandırmışlar. Sevgili hayvancıkların sütlerinde,   yumurtalarında, kurubaklagillerde yeterince protein var. Eskiye göre çok az et tüketen, meme kanseri de yaşamış bir kişi olarak, şimdilerde kendimi çok daha iyi hissediyorum. İyi hissetmenin ötesinde kanımdaki demir oranı da yediğim yeşil yapraklı sebzelerin de yardımıyla oldukça iyi:-)) Aşırı tüketim insanların sinir sistemini, beynini olumsuz etkiliyor. Aşırı protein, kafein ve birlikte tüketilen şeker, saldırganlığı tetikleyebiliyor. Trafikteki terörden bu gibi maddelerin aşırı tüketilmesinin de payı olduğunu düşünüyorum. Vejeteryanlarla ilgili araştırma gerçekten ilginç:-)))  
VE maalesef SEVAP kazanma TİCARETİ için yüzlerce hayvan ÖLÜM KAMPLARINDAlar:-((
ŞD: Yakındaki BAYRAM(!) kimin için BAYRAM(?); http://bit.ly/161IpHu
SK: Evet, hiç bir zaman sevemedim bu eski şaman adeti kurban bayramını, ne ismini, nede kutlanma biçimini.Allah için kurban etme bana hep çok saçma ve ilkel geldi, teolojik olarak da çok sorgularım bunu niye Allah kurbanlar istesin? Allah tanımlarında kurban isteyen bir özellik kalmamış olmalı artık bu çağda, hiç bir şey kurban olmamalı.. Sosyal dayanışma yönü varmış eskiden proteinle beslenemeyen, et alamayan yoksullar için, kutlama yapma yönü varmış falan...Ama bu koşullar, yoksulluk bitirilirse sosyal yardımlaşma için falanda kalmaz gereği.., kutlama yönünde çok saçma zaten, hayvancağızların ölümlerini mi kutluyoruz, birçok eski toplumda var bu ritüeller ve çok kötü, hiç sevemedim, alışamadım çocukluğumdan beri ramazan, şeker bayramını severim ben buna bayram bile diyemiyorum
ŞD: Halktan bir çok kişi de bu durumun farkında. Bir şoför: "Çocukluğumda gözümün önünde kesilen kurbanın eziyetini gördükten sonra et yiyemez oldum. Sağlığım da çok iyi:-))" diyordu. Daha bir çok örnek var. MEDYA vbg ÖBÜR OKULLAR sadece resmi işlerine geldiği gibi çekerek RANT sağlamak yerine, evrensel konularda iyileşmeye neden olabilecek artı değer üretimine odaklanabilmeliler. Bu dünya hepimizin.
SK: Evet aslında hangi kültürde doğuyorsak aklımız ve yüreğimiz sorgulama yapabiliyor ama önemli olan bu sorgulamalar sonrası kültürün hangi öğelerinin iyi , hangisinin kötü olduğuna karar vererek devam ettirmek veya vaz geçmek. Ölçüler , kriterlerde bilimsel bilgi ve vicdan olmalı..Vazgeçmek lazım kültürümüzde bu var, illede devam ettireceğiz dersek ve çocuklarımızı da kurban geleneklerine göre yetiştirirsek hiç bir ilerleme olmaz...Ben asla çocuğum olursa kurbanı öğretmek istemem..Kurbanı öğrenmeyen, kurban etmeyi, kurban olmayıda öğrenmez.
SK: Belki yazdığınız gibi çok kişi bu durumun farkında ama sosyal baskılardan dolayı devam ettiriyorlar, ancak böyle konuşa konuşa, bilimsel bilgileri aktara aktara tartışılır hale getirebiliriz de kurban etme adetinden vazgeçer toplum yavaş, yavaş , çok daha yararlı uygulamalarla bayram kutlanmaya geçilir, çocuklarda hayvan öldürmenin , kurban etmenin bayram kutlamasıyla ne alakası olabileceğini sorgulamak zorunda kalmazlar ilerde.. Gerçi gelişmiş dediğimiz batı toplumlarında da bu tür adetler var gençler güçlerini kanıtlamak için hayvanları toplu olarak avlamaya çıkıp katlediyorlar falan.. Umarım onlarda sorguluyorlardır kültürlerindeki çağımıza uymayan geleneklerini..
ŞD: Evet, sorgulayabilen ve vazgeçenler var. İspanya'nın bir bölgesinde BOĞA GÜREŞİ kaldırıldı diye biliyorum. Aslında dediğiniz gibi, zaman içinde dünyadaki benzer durumları derleyip gözler önüne sermeli.
SK: ortalama her 4 saniyede 1 fokun kafasına sopa vurularak öldürüldüğü avlar var.. Kanada, İskandinav ülkeleri falan, :(

sırf Kanada'da 2004 av mevsiminde 365971 fok katledilmiştir...

http://www.hsus.org/…ut_the_canadian_seal_hunt.html
The Humane Society of the United States is the nation's largest and most effective animal protection organization
ŞD: Yani AVRUPA BİRLİĞİ falan hiç bize hava atmasınlar. Bu konu evrensel bir İNSANLIK AYIBIDIR. Her ülkenin hayvanlara, doğaya karşı sabıka kayıdı oldukça yüklü!. Bu nedenle, başta GELİŞMİŞ ÜLKELER olmak üzere, dünya çapında her ülke kendi geleneklerini vbg sorgulamalıdır!
ŞD: Gelenekler dışında bir de PARA hırsı nedeni ile kafeslerde tıkılan, bilim için kullanılan, yatak için yolunan,... say say bitmeyen durumlar da BÜTÜNün hakları için ilgilerimize muhtaç. Ve aşağıdaki haber umut veriyor: