"(1) 1789 Fransız Devrimi sonucu klasik demokrasi ile gelişen liberal devlet anlayışı, toplumsal düzenin salt eşitlik ve özgürlük ilkeleri ve güvenceleri ile sağlanıp sürdürülebileceğini varsayan bir anlayışı temsil etmekteydi. Bununla birlikte bu süreçte liberal devlet anlayışının ve kapitalist sistemin yarattığı sosyal eşitsizliklere karsı gelişen düşünsel ve eylemsel tepkiler, liberal devletten sosyal devlete geçisin en önemli unsuru olmuştur (Güven, 2001: 80).
........
(2) 1980’li yıllardan itibaren devletin küçülmesi söylemi ile kabul görmeye başlayan
küresel neoliberal politikalar; özelleştirme politikaları, uluslararası sermayeye yönelik
engellerin regüle edilmesi kalkınma ve sanayileşme politikalarının kapitalistleşmiş
merkez ülkeler tarafından kontrol edilmesi şeklinde somutlaşmıştır. Özelleştirme
politikaları, tekelci sermayenin önündeki rekabet engellerinin kaldırılması ya da
gelişmekte olan ülkelerin kalkınma aracı olarak kullandıkları uluslararası kuruluşlar ve çok uluslu şirketlerin ulusal piyasaların kontrolünü ele almasına hizmet etmiştir.
(3) Üçüncü yol, sosyal devletin ortadan kaldırılmasına karşı durmakta
ancak, neo-liberal küreselleşmenin aşırılıklarını kınamakla yetinmiş ve buna karşın
ciddi bir alternatif sunmamıştır. (Marliere, 2007: 77)
Üçüncü yolda özgürlük, eşitlik, fırsat eşitliği, adalet, hakkaniyet ve sorumluluk
ilkelerine yüklenen toplumcu anlamlar ile yoksulluk sorununun çözümünde devlete
yüklenen sorumluluklar hususunda neo liberal uygulamalarla gösterdiği uyum üçüncü
yolun aslında bir saman alevi gibi dönemsel olarak parlayıp sonrasında liberal
ekonominin kapitalizme dayalı sermaye birikim stratejisine uyum sağlamaya yönelik bir
evrime uğradığını söylemek yanlış olmayacaktır."
http://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2016/05/%C5%9Fafak_topuzkanam%C4%B1%C5%9F_2.pdf: "Neoliberalizm, toplumsal bağları çözmekle suçluluğu arttırabilir; uç politikaları, nasyonal ve/veya dini hareketleri teşvik edebilir ve böylece insan haklarına olan saygıyı zayıflatabilir."
Osman Bahadır:
"Toplumsal özgürlüğün temel dinamiği ve garantisi, düşünce özgürlüğüdür. Düşünce özgürlüğü ile kastettiğim şey ifade özgürlüğü değil. Zihinlerimizde yerleşmiş ve kökleşmiş olan binlerce yıllık dogmaların etkisinden sıyrılabilmiş olma halidir. Bunu başarmanın araçları da bilim, felsefe ve sanattır. Buna özgür akıl demeyi tercih ediyorum. Dolayısıyla her zaman savunduğumuz 'akıl ve bilim' yerine, 'özgür akıl ve bilim' demeyi tercih ediyorum. Çünkü akıl herhangi bir hedefe veya çıkara bağlı olarak araçsallaştırılıyor ve büyük çoğunlukla karşılaştığımız "akıllar" da bu tip akıllar. Özgürlüğün düşünsel özgürlük dışında başka boyutları da var elbette. Ama insanlık tarihine baktığımızda en önemli, en belirleyici ve fakat kazanılması da en zor özgürlüğün düşünce özgürlüğü olduğunu görebiliyoruz. Eşitlik (toplumsal ve bireysel) sorunu da özgürlük sorununun ayrılmaz bir yönü."
Düşünce Özgürlüğü yoksa İfade Özgürlüğü Nasıl Olabilir?
Derleyen: A.Şükran Demiralp, 28 Nisan 2019,
29 Mayıs 2019 (dergipak linkinden alıntılar eklendi),
30 Mayıs 2019 (Dokuz Eylül Ünv. linkinden alıntı eklendi).
Devam edecek...
"KÜRESELLEŞME, NEO-LİBERALİZM VE REFAH DEVLETİ
YanıtlaSilİLİŞKİSİ ÜZERİNE
Füsun KÖKALAN ÇIMRIN": https://dergipark.org.tr/download/article-file/217276
http://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2016/05/%C5%9Fafak_topuzkanam%C4%B1%C5%9F_2.pdf:
YanıtlaSil"Zengin ülkeler, neoliberal politikaları uygulayarak zengin olmadı. Devlet, gelişmelerinde önemli bir rol
oynadı ve hâlâ ekonomilerinde önemli bir rol oynar."
"Keynesyenizmin yerine geçen neoliberalizmin kapsamı, sıklıkla abartılır: Tüm devletler kendi ekonomilerini yönetir, onlara müdahale eder ve Keynesyen bütçe açığı kapatma yaygındır. Bununla birlikte birçok hükümetin neoliberal ideolojisi ve politikaları, en korumasızların ekonomik hakları için bir tehdittir16.
YanıtlaSilNeoliberalizm, zengin ülkelerin hükümetleri ve daha az gelişmiş ülkelerin gelişimine ilişkin politikalar yoluyla etkili olan uluslararası kuruluşlar tarafından önerilmektedir. Neoliberal politikaların ekonomik kalkınma için en iyisi olması, oldukça şüphelidir ve bu politikaların insan hakları için en iyisi olduğu hâlâ daha da fazla şüphelidir. Neoliberalizm, sadece NeoKeynesyen iktisat yönetimi ile birleştiğinde çalışabilmektedir. Neoliberalizm, 2008 büyük mali krizini yaratmıştır. Sözde neoliberal ekonomik politikalara bağlı olan hükümetlerin tepkisi, devletin önemli özel şirketlere sahip olması dahil yoğun bir devlet müdahalesi şeklinde oldu. Hatta bu neoliberalizmin anavatanı ABD’de bile gerçekleşti. Neo-Keynesyen ekonomi politikaları tekrar uygulanmadan mevcut mali kriz şimdi olduğundan daha kötü olabilirdi.
Neoliberalizm, o halde, bir ekonomik teori ve politika olarak bazı
başarılara ve olağanüstü başarısızlıklara sahiptir. Neoliberalizmin insan haklarına etkisi, benzer şekilde bazı başarılara ve ayrıca bazı felaketlere yol açabilir. Neoliberalizm her yerde artan bir küresel refah yaratsa da çok az kişinin zengin olduğu ve milyonlarca kişinin müthiş bir yoksulluk içinde yaşadığı dünyayı çok daha eşitsiz hale getirmektedir. Servet eşitsizliği, güç eşitsizliklerini destekler ve yoksulların insan haklarını, zenginlerin baskısına karşı savunmasız bırakır." http://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2016/05/%C5%9Fafak_topuzkanam%C4%B1%C5%9F_2.pdf
Neoliberal teorisyenler, bazen serbest pazar mübadelelerinin olumsuz
“dışsallıklar”a sahip olabileceğini kabul eder. Başka bir deyişle; özgür birey
A, B ile hem A’nın hem de B’nin fayda sağlayacağı ancak A ve B arasındaki
anlaşmanın tarafı olmayan diğer kişilere zarar verecek gönüllü bir sözleşme
yapabilir. Bu diğer tarafları X olarak adlandıralım. Bu senaryoda X, A ve
B’nin kendi sözleşmelerinden kaynaklanan çıkarları finanse etmektedir. A ve
B’nin yarattığı ancak ödemediği bedeli X ödemektedir. Eğer bu örneği daha
az soyutlaştırırsak ve küresel boyuta yükseltirsek, A ve B neoliberal teorinin
pazar aktörleridir; X dünya nüfusudur ve zarar, iklim değişikliğidir. İklim
değişikliği, neoliberalizm gibi büyük ölçüde zengin ülkelerin ürünüdür.
İklim değişikliği, tam da neoliberal politikaların en önemli -olumsuz dışsallığı- sonucudur. Bazı iklim değişikliği uzmanları, iklim değişikliğinin halihazırda belki yüz binlerce insanın haklarını ihlal ettiğine inanmaktadır.
Neoliberalizm, iklim değişikliği sorununu çözemez. Her ne kadar bu durum,
şimdiye kadarki en zor insan hakları mücadelesi olduğunu kanıtlıyorsa da
bunu kimin çözebileceği de belli değildir17. "
http://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2016/05/%C5%9Fafak_topuzkanam%C4%B1%C5%9F_2.pdf