20 Mart 2017 Pazartesi

"YILDIZLAR BARIŞI" BENİM DÜŞLERİMDENDİR

8 Ekim 2019'da eklendi:
"Emperyalizmin amacı Yeni Dünya Düzeni (New World Order) Küresel Kraliyet (Global Kingdom) Tek Dünya Devleti kurmak; buna engel olan Ulus-Devlet modelini etnik din mezhep çatışmalarıyla parçalayarak yok etmektir. ABD bu Küresel Kraliyet Projesi'nin beyni değil emir eri, askeridir." (https://twitter.com/cengizozakinci/status/1181503861955203073

Böyle ise, beyni BertranRussel'ın ülkesi İngiltere mi? B.Russell: "Dünya barışı için tüm güçlerin, silahların tek bir dünya devletinin otoritesinde toplanması gerekir ." (!) demiş. https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10154001286938840&set=pb.581898839.-2207520000.1570530288.&type=3&theater
------------------------------------------------------------------------------------------
GÜÇLÜLERİ(!) İRDELEYEMEZSEK asla GÜÇLENEMEYİZ!
DÜNYA İMPARATORLUĞU düşleyen (Isaac Asimov) ve ilerisine de götüren beyinler [*] ne derece sağlıklı olabilir? Ne derece BÜTÜNSEL bakabilir?
GÜÇLÜLER (!) böyle olunca bizler nasıl koşullandırılıyoruz?
Örneğin:
Yazılan tüm BİLİM _KURGU kitaplarını da irdeleyelim. Neden çoğunlukla uzayda bile bir imparatorluk (!) kurma hevesi ile koşullama yapılmaya çalışılır? YILDIZLAR BARIŞI diye bir üretime sizler rastladınız mı HİÇ? NEDEN?
Sorgulayabilen KÜÇÜK ÇOCUKLAR'ımız olsun hep; neden sadece KÜÇÜK PRENS sorgulasın ki? SORGULAMA adı altında neden bizleri koşullasın ki?
Esas bizler küçük - büyük prensleri, vs vs sorgulayabilelim; hiç bir etki altında kalmaksızın!
BİLİM hiç bir TEKEL elinde OTORİTE ÜRETEMESİN. NASIL?
Gençlerin aklına keseleri de doldurarak girilmesin. Nasıl?
Acaba, her şeyden önce ETİK DAVRANARAK İRDELEYEBİLMEYİ içselleştirerek başlasak nasıl olabilirdi?
  • "..miş gibi" yaparak kötü ROL MODEL olmayarak
  • Herkes öyle yapıyor ben de yaparım deMEyerek
  • En önemli şeyin paylaşabilmek, para vs istifleMEmek olduğu bilincini yayarak!
  • Bireysel başarıların değil EKİP BAŞARILARININ değerini anlatarak
  • EN olmalarına koşullamayarak!
  • Yaşamda başarıların da başarısızlıkların da olabileceğini, önemli olanın ADİL BİÇİMDE DEVAM EDEBİLMEK olduğunu anlatmaya çalışarak
  • Her birimizin farklı birey olduğu gerçeğini her birimizi GERÇEK ANLAMDA anlamaya çalışarak
A.Şükran Demiralp, 20 Mart 2017

EK; 24-12-2017

Sorumluluk her zaman en güçlülerindir; eğer böyle bir duyguları varsa.
Ve her şeyin sahibi olarak yüzyıllardır var olmaya çalışan insandan gelinen;  2017 yılı; Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, 8 milyarderin servetinin, dünya nüfusunun yaklaşık yarısının varlığına eşit olduğunu açıkladı; 426 milyar dolarlık servet, dünya genelinde 3,6 milyar kişinin varlığına denk geliyor. Varlıkların %50’sine sahip 8 insan ile diğer %50’sine sahip 3.6 MİLYAR insan. Tablo: Azınlığın çoğunluğa karşı gücü elinde toplaması! Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi’nin 2017’de yayınladığı Dünya Nüfus Tahminleri Raporu’na göre, dünya nüfusu son 12 yılda 1 milyar artarak 7,6 milyara ulaştı. 

DÜNYAYI AVUCUNDA OYNATMAYA ÇALIŞANDA DURUM:
BBC, 2 Ekim 2015: "ABD'deki Hastalık Koruma Merkezi'nin (CDC) verilerine göre ülkede yılda ortalama 33 binden fazla kişi ateşli silah kullanımı nedeniyle yaşamını yitiyor. 
CDC'nin verileri kaza sonucu ölümler, cinayetler ve intiharları da içeriyor. 
Bu rakama göre ateşli silahlar nedeniyle her altı saatte bir ölen Amerikan vatandaşı sayısı, 2014 yılının tamamında resmen "terör saldırısı" diye tanımlanan olaylarda ölen Amerikalılardan fazla." Böyleyken neden silahlanmaya devam ediliyor? 

BBC, 5 Ekim 2017, Anthony Zurcher
Kuzey Amerika Muhabiri'nin haberi: ABD'nin bireysel silahlanmayı kontrol edememesinin BİRİNCİ nedeni: Ulusal Silah Birliği (NRA)

ABD siyasetindeki en etkin çıkar gruplarından NRA silahlanma LOBİSİ, 5 milyon üyeye sahip. Eğitimler, üye etkinlikleri, hukuki süreçler ve silahlara ayrılan yıllık toplam bütçesi ise yaklaşık 250 milyon dolar.
NRA'in asıl önemi, en güçlü siyasilerin dahi geleceğini tayin edebilecek güce sahip olması.
Ateşli silah kontrolünün sıkılaştırılması önerilerine karşı çıkan grup, 2016'da siyasi kampanyalar için, 4 milyon doları siyasetçilere doğrudan destek ve lobi faaliyetlerine ayrılan, toplam 50 milyon dolardan fazla harcama yaptı. 
Bunun yaklaşık 30 milyon doları, ABD Başkanı Donald Trump'ın başkan seçilmesine yaradı.



[*] 20 Mart 2017 tarihli wikipedia:
https://tr.wikipedia.org/wiki/David_Rockefeller : "David Rockefeller, (d. 12 Haziran 1915- ö. 20 Mart 2017) Amerikalı bankacı, iş adamı. Dünya imparatorluğu ve Yeni dünya düzeni, gibi söylemleri dikkat çekmiş ve geniş tepki toplamıştır. Rockefeller ailesinin üyelerinden olup Amerikan İç Savaşında ismini savaş gelirleriyle ve Standard Oil Company şirketinin kurucusu olup şirketi petrolden elde ettikleri mirasıyla bugünün Rockefeller şirketler grubunun kurucusu John D. Rockefeller'in büyük oğlu, Chase Bank'ın eski başkanı olup şu anda bankanın uzantısı olan JPMorgan Chase'in ortaklarındandır. New York'ta sayılı milyarderlerden biridir. Rockefeller şirketler grubuna üyesi olan Abby, John D. III, Nelson, Laurance and Winthrop isminde beş kardeşi vardır. 2008 yılında Harvard Üniversitesi'ne 100.000.000 $ bağışta bulunmuştur.[2]20 Mart 2017 günü hayatını kaybetmiştir.
David Rockefeller'in sahibi olduğu şirketler, yönettiği ve yardım ettiği fonlar, sivil organizasyonlar dernekler, başta 1904 yılında kurulan dünyanın dört yanında öğrencilere burs veren Rockefeller Vakfı[3] ve diğer vakıflar ve kuruluşları ile dünyanın neredeyse yarısından bile fazla bir etki alanına sahip olup öğrencilere gelecek vaat eden binlerce gence verilen ünlü Rockefeller öğrenim bursu ülkelerin siyasetinde önemli rol oynar. David Rockefeller ailesi adına CFR'nin onursal başkanıdır.
Rockefeller ailesinin ve başkanı David Rockefeller'in hayırsever olarak adlandırdıkları şirketleri, dernek ve organizasyon gibi faaliyetleri birçok yazar ve aktivist tarafından eleştirilmektedir.
2017'nin Mart ayında kronik kalp yetmezliği sebebiyle 101 yaşında hayatını kaybetmiştir."


26 Şubat 2017 Pazar

Dünya Serbest Piyasasında Bilimin Gelişimi Önündeki Engeller?

Sağlık konusu:
Özellikle tanım ve tedavisi karışık olan çoğu belirtilerle (semptomlarla) seyreden hastalıklar konusu:

1.       Bundan yaklaşık 15 yıl önce bir akademisyen arkadaşım araştırmalarda bir iki vaka ile genelleme yapılan durumlar olabiliyor demişti. Önce inanaMAmıştım. Ama özellikle de hastalıklarla ilgili makalelere bakınca, gerçekten de, örneğin bir ilacın etkilerini gözlemleyen makalelerdeki hasta sayısı ve gözlem süreleri genelde arkadaşımı haklı çıkarıyordu! Vs.. Yine de az sayıda hasta için genelleme de olsa, bir teselli: “Akademik sürece dahil olunuyor, gözleniyor ve kayıt (!) tutuluyor” şeklinde olabilir diyelim. Derken daha çok hasta üzerinde daha çok sonuca ulaşılıyor. Ancak hangi yollardan ulaşılabiliyor?
o   Hastaneye ve /ya herhangi bir sağlık kurumuna ulaşabilen hastaların tümü için ne derece standart bir kayıt mekanizması var?  
o   Benzer medikal tedaviyi alan insanların yaşam koşulları ne derece birbirine yakın?
2.       Özellikle de belirtilerle seyreden hastalıklar yaşanıyorsa, dalgalanmaların görünme olasılığı neredeyse %100 civarındadır. Bu konuyu bilmeyen insanlar, çareyi çoğu zaman da aynı anda, bazen de bilimsel tedaviyi terk ederek, alternatif tedavilerde arama yollarına giderler.
o   Bilimsel yollar da bile bunca belirsizlik söz konusuyken ne olduğu belirsiz rastgele ve neredeyse her derde deva tedaviler nasıl kontrol edilecek, nasıl izlenebilecek?
o   Bilim bu konuları sanki başıboş bırakmış.  Çünkü, bilimsel yöntemler ile sokaktaki buluşçuların (!) yöntemlerini kontrol etmek nasıl olacak? Sokaktakilerin çoğu, zaten sorunların tanımı ile de pek ilgilenmiyor. İşe yaradı mesajını hemen yaygınlaştırmak için her türlü yöntemi kullanabiliyor. Diyelim ki sokaktaki değil de uzman bir kişi alternatif tedavi öneriyor? Bu uzman kişi için de bilimin değerlendirme ölçütleri ne kadar işleyebiliyor? Veya işleyecek şekilde düzenlenebiliyor mu? Sonuçta çoğunluk benimsiyorsa, gerçeklik geri plana itiliveriyor. Gerçekliğin daha baştan koşulları birbirine yaklaştırılamayan insanlarla itiliverdiği gibi!
3.       Hasta ve yakınlarının çoğu zaman kendi durumlarını anlamak istemeMEleri,  sağlık politikalarının yetersizliği ve belirsizliği; uzun soluklu araştırmalara gönülden meraklı çok az sayıda akademisyen, kurum bulunması, bilimsel çalışmaların parasal desteğinin ilaç şirketleri vbg kaynaklara bağımlı olması, bireysel çıkar mekanizmaları vbg nedenlerle özgür olamaMAları, hasta ve / ya yakınlarının da benzer mekanizma içinde öğütülmeleri vs; hem hasta ve yakınlarına, hem de bilimsel araştırmalara zarar veriyor.

·         Önce karın tokluğu vbg ile yetinme  ve etik değerlerin değeri anlaşılabilirse; bireysel hırslarını yenebilmiş özgür insanlar; her kaynakla etkileşimli, ancak herhangi bir otoritenin güdümüne girmeden, özgür bilim yapma ortamı bulabilirlerse
·         Hasta, yakınları ve uzmanlar arasında tarafların kendi ve ortak çıkarları, tarafların hakları açıkça ortaya konabilirse
·         Yaşamkoşulları arasındaki farklar her bireyin ihtiyaçları ön plana alınarak azaltılabilirse
·         Hasta ve yakınları için bilgilerini bilince dönüştürecek irdeleme ortamları oluşturulabilirse;
o   Hasta ve / ya yakınları için bilinen riskler açıklanabilir, bilinmeyenlerin de olabileceği bilgisi net olarak verilebilirse, ve riskler ortaya çıktıkça, duruma göre yöntem ve tedavi sürecinin değişebileceği bilgisi de verilebilirse…

A.Şükran Demiralp, 26 Şubat 2017





5 Şubat 2017 Pazar

TÜRKİYE ÖZGÜRLÜKLER RAPORU ve DÜŞÜNCE KURULUŞLARIMIZI İRDELEMELER


Düşünce kuruluşlarımız DÜNYADA; 6.846 düşünce kuruluşu içinde İLK 100 (YÜZ), bazı  kategorilerde İLK 50 içinde, AMA özgürlük notumuz en sonlarda? NEDEN?

TÜRKİYE ÖZGÜRLÜKLER RAPORU

Özgürlükler karnemiz:

Merkezi ABD'nin başkenti Washington DC'de bulunan ve demokrasi, siyasi özgürlükler ve insan hakları konularında çalışmalar yürüten Freedom House, "Dünyada Özgürlük 2017" raporunu yayınladı. Raporda Türkiye, "bir yıl içinde özgürlüklerin en fazla kötüye gittiği ülke" olarak yer aldı.

‘Kısmen Özgür’ ülkeler kategorisinde yer alan Türkiye, “bir yıl içinde özgürlüklerin en çok kötüye gittiği ülke” oldu. Ülkeler 0 ila 100 puan arasında değerlendirilirken, Türkiye’nin ortalama puanı 38 çıktı. Geçen yılki raporda da “kısmen özgür” olarak anılan Türkiye’nin ortalama puanı 53’tü.

Türkiye’nin özgürlük karnesindeki notu 7 üzerinden 4,5 oldu. Siyasi haklar karnesi de 7 üzerinden 4, temel haklar karnesi ise 5 olarak tespit edildi. Bu derecelendirmede en özgür ülke 1, en az özgür ise 7 ile puanlandırılıyor. Türkiye basın özgürlüğü ve internet özgürlüğü alanlarında ise “özgür değil” kategorisinde yer alıyor.


Kaynak: http://www.sozcu.com.tr/2017/dunya/son-dakika-ozgurlukler-raporu-yayinlandi-turkiyenin-durumu-bildiginiz-gibi-1653861/


EK. 3: 27-02-2017 - Kaynak: https://freedomhouse.org/report/freedom-press/freedom-press-2016 linkini tıklayarak da inceleyebilirsiniz. 





DÜNYADA KAMU POLİTİKALARINA ETKİ EDEN DÜŞÜNCE KURULUŞLARIMIZ İÇİNDEN ULAŞABİLDİĞİM İKİ ÖRNEK ve ABD:


Pennsylvania Üniversitesi Lauder Enstitüsü'nün Düşünce Kuruluşları ve Sivil Toplum Programı, 2016 Düşünce Kuruluşları Küresel Endeksi'ni açıkladı. Endeks'te 6.846 düşünce kuruluşu 4 kategorideki toplam 28 kritere göre değerlendirildi:



(1) Dünyada Kamu Politikalarına Etki eden 27. DÜŞÜNCE KURULUŞU, 2016'da yine Türkiye'nin en iyisi: 

ABD Dahil listede 75.
ABD hariç listede 41.
Ortadoğu ve Kuzay Afrika Bölgesinde 7.
*TESEV dünyada kamu politikalarına etki eden 27.düşünce kuruluşu seçildi.
Kaynak: http://tesev.org.tr/tr/

*TESEV = Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı:  https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_Ekonomik_ve_Sosyal_Et%C3%BCdler_Vakf%C4%B1


(2) Bütün bu sıralamalarda Türkiye'de 2. olan LDT **,  yerel iktisadî politika alanında Türkiye'de birinci, dünyanın da en etkili 27. düşünce kuruluşu oldu.
Kaynak: http://www.liberal.org.tr/index.php

Endekse göre LDT ise şu sıralamalarda yer aldı;
Dünyanın en etkili düşünce kuruluşları sıralamasında; 89.
ABD hariç dünyanın en iyi düşünce kuruluşları sıralamasında; 75.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da en iyi; 10.

** LDT = Liberal Düşünce Topluluğu:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Liberal_D%C3%BC%C5%9F%C3%BCnce_Toplulu%C4%9Fu


EK. 1 - 09/02/2017
DÜNYADAKİ TÜM DÜŞÜNCE KURULUŞLARI, BİLİM İNSANLARI, MEDYA vbg için NOTLAR:
3 +1 madde ile Robot Yasası:
  • 0- Bir robot insanlığa zarar veremez veya hareketsiz kalarak insanlığın zarar görmesine izin veremez. (Bu yasa, sonradan "Sıfırıncı Yasa" olarak eklenmiştir.)
  • 1- Bir robot, 0. kuralla çelişmediği sürece, hiçbir şekilde insanoğluna zarar veremez veyâ pasif kalmak suretiyle zarar görmesine izin veremez.
  • 2- Bir robot, 0. ve 1. kurallarla çelişmediği sürece, kendisine insanlar tarafından verilen komutlara itaat etmek zorundadır.
  • 3- Bir robot, 0., 1. ve 2. kurallarla çelişmediği sürece, kendi varlığını korumak zorundadır. Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Robot , Alıntı tarihi: 10.02.2017

ROBOT teknolojisi izleyebildiğim kadarıyla, KENDİ ÖĞRENEN SİSTEMLER şeklinde ilerlemektedir. Bu durumda ROBOTLARA DA biz insanlar ROL - MODEL OLACAĞIZ anlamı taşıyor değil mi? Aynen çocuklarımıza ve diğerlerine rol model olduğumuz gibi!


Öğrenme başladığı anda ETİK işin içine girmezse ne olur?

Bakınız:  Bakınız, O  ROBOT; ismi BERT; http://bit.ly/2jXCUInHBT linki, öğrenebiliyor: "BERT'e TEMEL ARAÇLAR veriliyor, fakat O KENDİ KENDİNE ÖĞRENİYOR."

Böyle ise, TEST ETMEK için de bir ROBOTU DA incitmeMEli; Çekilen filmlerde TEKMELEmeMELİSİN! İşte KÖTÜ bir TEST örneği: https://www.youtube.com/watch?v=M8YjvHYbZ9w linkinden izleyebilirsiniz; robotlar tekmeleniyor ve kaçıyorlar! Burada hem robotlar hem de bu filmi izleyenler için etik nerede? 

Yukarıda KONULAN ROBOT YASALARI'na EVET, AMA YETER mi? Yukarıdaki yasalar kendi içlerinde günümüzde gelinen nokta ile çelişki oluşturmuyorlar mı? Birbirine sürekli zarar veren insanların dünyasında öğrenen robotlar insanlara nasıl zarar vermeyecekler?

TEORİ + UYGULAMA = BÜTÜNSELLİK değil midir? Savaşan, elinde makineli tüfekle tarayan vbg insanlardan öğrenen robotlar neyi öğrenecekler? 

Bilim ve teknoloji küçük hedefler koyup adım adım ilerlerken, bazen de koşarak, acaba bütünde nelere yol açacak? öngörebiliyor mu? 

Düşünebilenler neleri en çok düşünüyor?


EK.2: 18/02/2017 -  ÇAĞDAŞLIK; ÖZGÜRLÜK, BİLİM ve DÜŞÜNCE KURULUŞLARININ BELİRLEDİKLERİ DEĞERLENDİRME ÖLÇÜLERİ (?) ve  DEĞERLENDİRENLERİN COĞRAFYASINI MERAK EDİYOR MUSUNUZ?





BİLGİ: İDAM; "Suçluları suç işlemekten caydırmıyor. Örneğin, idam cezasını destekleyen ABD idam cezasına karşıt Avrupa ülkelerine göre daha yüksek bir suç oranına sahiptir.


     
EK.5: 30 /04/2017 - Dostoyevski: “Bir toplum öne çıkan yurttaşlarına ne kadar iyi davrandığı ile değil, suçlularına nasıl davrandığı ile yargılanmalıdır.” 




EK. 4: 14-04-2017 -  Prof. Ioanna Kuçuradi:  "Acı çekmemizin nedeni bilgisizlik!
‘Aydınlanma' ile ilgili olarak 18. yüzyılda çok önemli bir görüş getirmiş olan Kant, “aydınlanmayı, kişinin kendi iradesiyle düştüğü toyluk durumundan çıkması, bilmeye cesaret etmesi” olarak tanımlıyor. Günümüz dünyasındaki olayları düşünerek, aydınlanmayı “KİŞİnin belirli bir durumda EYLEMDE bulunurken, o konuyla ilgili BİLGİye ve ETİK DEĞER bilgisine dayanarak bunları YAPMASI” şeklinde dile getirmek istiyorum. ‘BİLGİ'den de, onu ortaya koyandan bağımsız bir nesnesi (hakkında olduğu bir şey) olan ÖNERMELERİ / YARGILARI anlıyorum. Böyle bir temele dayanarak düşünen, buna göre de kararlar veren ve eylemde bulunan kişiler de, olan biten hakkında enformasyon eksikliğinden yanlış yapabilirler. Ama böyle yapmayanlara oranla ÇOK DAHA AZ YANLIŞ YAPARLAR." 

EK. 5: 3-11-2019 -"Robotik sanal zekanın geldiği son nokta. Makina müthiş, becerilerinden anlaşılıyor ki yazılımında hiç bir şekilde insana zarar vermeyeceksin kodu işlenmiş.
Soruyorum üstün akıl bir gün spesifik olarak yalnızca tanımladıklarımı yok edeceksin derse...": https://twitter.com/ErtanOzyigit/status/1190862470212136961

"Bile bile yapmak konusu...." nasıl kontrol edilebilir?

Derleyen: A.Şükran Demiralp, İlk Derleme; 5 Şubat 2017

12 Ocak 2017 Perşembe

BÜYÜK DOLAP; İpçi, Köstebek ve Kaz

"Kaz TÜYÜ yorgan, yastık vs ASLA kullanMAyınız!"

Colin Bruce; İngiliz yazar ve Fizikçi

(1) Alıntı özeti: 1900 civarı; yasaların henüz oturmadığı, kanuni boşluklarla dolu Amerika'da sık oynanan BÜYÜK DOLAP oyununun başrol oyuncuları; dolandırıcı İPÇİ ve KÖSTEBEK ile yolunacak KAZ'dır.

Oyunda İPÇİ ve KÖSTEBEK birbirlerini öyle bir suçlarlar ki işbirlikçi olduklarının anlaşılması çok zordur. Oyun sonunda  kandırılan KAZ, yine oyun gereği İPÇİ'nin kendinden daha çok zarara uğradığına inanır ve hatta ona acır: KAZ, kendini dolandırdığını öğrendiği KÖSTEBEK'ten ise peşine düşemeyecek kadar çok korkmaktadır. Ve kendisi de, çok para kazanma hayalindeyken suça bulaştığı için şikayet edecek şansı da kalmamıştır.  

Derleyen; A.Şükran Demiralp, 12/01/2017



(2) İPÇİ, KÖSTEBEK ve KAZ için bir başka öykü:
 http://asukrandemiralp1.blogspot.com.tr/2013/09/nitelik-kavrami-uzerine.html

Acaba İPÇİ, KÖSTEBEK ve KAZ senaryoları devam ettikçe ÇAN EĞRİSİNE GÖRE gidiş nereye?

4 Ocak 2017 Çarşamba

BİLGİ ve BİLİNÇ


Erdal Atabek'in 2012 yılından bir yazısı:

Toplumun bilinçli olup olmadığı sürekli tartışma konusudur.

Nedir “toplum bilinci?”

Olaylar karşısında zamanında ve yerinde tepki verebilmek.

Toplum ölçeğinde doğru olanı desteklemek, yanlışı engellemek.

Seçimlerini bilerek ve sonrasını düşünerek yapabilmek.

Toplumun gidişinden sorumluluk duymak.

Toplum yaşamına katılımcı çalışmalarla etki yapmak.

Bunları bizim toplumumuzda göremiyoruz.

Kuzey Avrupa toplumlarında bu toplumsal davranışların oranı yüksektir.

Avrupa’nın genelinde de bu davranışlar yaygındır.

Amerika’da çok düşüktür ve ancak üniversitelerde görülür.

Türkiye’de toplumsal sorumluluk katılım oranı çok düşüktür.

Neden mi?

Nedeni “bilgi” ile “bilinç” arasındaki farktır.

“Bilgili olmak”, bir konuda bilgi sahibi olmaktır.

Bizim toplumsal kültürümüzde bu “diploma sahibi” olmak demektir.

Bizde bu aşama yeterlidir.

“Bilinçli olmak” ise sahip olduğu bilginin ne olduğunu, nereden geldiğini, neyin ve kimin amacına hizmet ettiğini bilmektir.

Angelina Joli Amerikalı güzel bir sinema oyuncusu.

Birleşmiş Milletler’in temsilcisi olarak geldi, Suriyeli sığınmacıların kamplarını gezdi, “çok güzel” olduğunu söyledi, Türkiye’yi kutladı.

Bunu öğrenen bilgili ama bilinçsiz kişi sevinir.

Bilinçli kişi ise düşünür, “Bu güzel kadın Amerika’nın Suriye politikasını desteklemek için gelmiş olmalı” der.

Amerika’nın Suriye politikası, Türkiye ile Suriye’yi savaştırmaktır.

İşte “bilgi” ile “bilinç” arasındaki fark budur.

Ama bilinçli insan nasıl yetişir?

Bilinçli aile...

***

Bilinçli insanın ilk eğitim ortamı “bilinçli aile”dir.

Bilinçli aile, çocuğunun nasıl geliştiğini merak eder, araştırır, öğrenir.

Bilinçli aile, toplum sorunlarını izler, bilir, değerlendirir.

Bu aile kültürle iç içedir.

Evlerinde kitap vardır, her konu konuşulur, tartışılır, uygar biçimde ailede herkesin söz hakkı vardır.

Bilinçli aile, yaşam değerlerini doğru olarak özümsemiştir ve çocukları bu değerleri öğrenir.

Bilinçli aile çocuklarını yaşamının ortağı yapar.

Bilinçli aile okul seçimini de ölçeklerle yapar.

Ne yaptığını bilir, neden yaptığını bilir, yaptıklarının neye ve kime hizmet edeceğini düşünerek çocuklarını yetiştirir.

Böyle yetişen çocuklarda da bireysel ve toplumsal sorumluluk duygusu yerleşir, özdenetim (otokontrol) gelişir, yanlışını görme, kabul etme, düzeltme yetisi oluşur.

Böyle yetişen bireylerin toplumu da “bilinçli toplum” olur.

***

Bilinçli okul...

“Bilinçli okul” da çocukları eğitirken “nasıl eğiteceğini, neden öyle eğiteceğini bilen, düşünen, eğittiği çocukların nasıl bir bilinçle donanmış olmaları gerektiğini eğitiminin ekseni yapan” okuldur.

Oysa, okullarımızın içinde böyle bir eğitim felsefesi taşıyan okul sayısı sanıldığından daha azdır.

Okullarımızın çoğu, çocukları küresel piyasanın isteklerine göre yetiştirmeyi eğitiminin ekseni yapmakta, bunu yeterli görmektedir.

Küresel piyasanın isteklerine yanıt verebilecek yetkin teknisyenler.

Her meslek bu adı konmamış ama çok etkili ilkeye göre eğitilmiş yeni insanlar tarafından yönetilir olmaktadır.

Bu da üne ve paraya odaklanmış meslek paradigması demektir.

Gençler de bu akıma kapılarak bütün yaşam güçlerini paraya ve üne yönelterek meslek seçmeye çalışmakta, seçtikleri mesleği de bu amaca yönelik uygulamayı başarı saymaktadırlar.

Bu akımın dışında kalmak isteyen “bilinçli okul” ise sürüden ayrılmanın sıkıntısını çekmekte, amacını anlatmakta zorlanmaktadır.

Yaşamın gerçeği nedir?

***

Sigmund Freud, “Mutluluk nedir?” sorusuna “sevmek ve çalışmaktır” yanıtını vermişti.

Bugün toplumlarda sevginin sözünün çok edildiğini ama anlamının kaybolup gittiğini görüyoruz.

Sevgi, bir duygu değildir, bilinçtir.

Sevgi duygulanım değildir, neden sevdiğinin bilincinde olmaktır.

Çalışmak da para kazanıp geçinmek için yapılan işin adı değildir.

Çalışmak, yapılan işten yapana değer katan anlamlı bir üretim ya da hizmettir.

Bugünkü anlamını kaybetmiş sevgi de çalışma da insanları mutlu değil, mutsuz etmektedir.

Bilinçli insan, ne yaptığını, neden yaptığını, neden onu yaptığını bilen, neye ve kime hizmet ettiğini düşünen insandır.

Bilinçli toplum, nereye gittiğini düşünen, yanlışlardan hesap sorabilen, yanlışların ortağı olmayı reddeden, yaşamı kendi iradesiyle yönlendirmeyi kişisel sorumluluğu bilen insanların toplumudur.

Gerisi “teferruattır.”

Erdal Atabek

16 Aralık 2016 Cuma

BİR DOKTOR KANSER OLURSA!

"Endoskopik olarak yapılan dördüncü nazal polipektomi ameliyatımdan sonra KBB doktorum arayarak patolojiden bildirilen sonucun iyi olmadığını, konunun önemli olduğunu ve daha iyi bir patoloji laboratuvarında! tekrar değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Ben olayın şokunu atlatamadan, kliniğimizin uzmanları hemen parçaları çok iyi bilinen bir patoloji laboratuvarına götürmüşlerdi bile. Olası iyi bir sonuç beklentisi ile geçen üç günün sonunda e-posta ile gelen patoloji raporu gerçeği yüzüme çarptı: Sol nazal kavitede invaziv skuamöz hücreli karsinom; orta derecede diferansiye.
Önce klinikten uzaklaşıp bir kafeye gittim tek başıma. Ne yapacağımı düşünmeye çalıştım uzun bir süre. Beynimin içinde uğuldayan “bu andan sonrası yok” düşüncesi sağlıklı karar vermemi engelliyor ve gözümün önüne sürekli olarak bugüne kadar yaşadığım hayat geliyordu. Kırk yıllık hekimdim. Anatomi, patolojik anatomi okumuştum ve oradan edindiğim bilgiler sonumun pek hayırlı olmayacağını söylüyordu.
Soru: Bir doktor olarak ben bu kadar yıkıldıysam, normal bir vatandaş böyle bir tanı ile yüzyüze geldiğinde neler yaşar acaba?
Doktorluk refleksi ile hemen ağ ortamına girip bu konudaki bilgileri araştırmaya başladım. Tüylerim diken diken olarak okuduğum pek çok yazıdan özetlediğim bilgiler şöyle : “Sinonazal tümörler tüm habis tümörlerin % 1’den azını oluştururlarmış. Bu habis tümörlerin % 70-80’i skuamöz hücreli karsinom olup kaynaklandığı yer de, sıklık sırasiyle maksiller sinüs (% 50-70), nazal kavite (% 15-30) ve etmoid sinüsler (% 10-20) imiş. Skuamöz hücreli karsinomların tedavisinde cerrahi spektrum basit endoskopik eksizyondan orbital ekzantarasyon, radikal maksillektomi ve kraniyofasiyal rezeksiyona kadar uzanıyor. Cerrahinin tipi tümörün yayılımına ve tutulan yapılara göre belirleniyor. Tedavide, radyoterapi cerrahiden önce de sonra da uygulanabiliyor. Sıralamada bazı değişiklikler olsa da radyoterapi + cerrahiyi içeren kombine tedavi en iyi sağkalımı sağlıyor. Skuamöz hücreli karsinomlarda kemoterapinin yerinin tartışmalı olduğu söyleniyor. Cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi kullanımına rağmen sonuçlar, özellikle de ilerlemiş lezyonlarda yüz güldürücü sonuç vermiyormuş. Bir yazara göre, 1980’den 2003 yılına kadar yirmiden fazla hastayı kapsayan serilere bakıldığında, radyoterapi için 5 yıllık sağkalım % 0-39 (ortalama % 23), cerrahi + radyoterapi için sağkalım % 35-64 (ortalama % 44) olarak bulunmuş. Ancak, geç tanı hastalarda tedavilerin başarı oranını düşürmektedir.”
Ben bu ruhsal fırtınaları yaşarken klinik arkadaşlarım İstanbul’un büyük üniversite hastanelerinden birindeki KBB onkolojisi ile uğraşan bir doktordan randevu almışlar bile. MRG tetkiki yaptırıp doktora gittim. Doktorum filmlere baktı, kısaca endoskop ile muayene etti, ameliyat olmam gerektiğini ve ertesi günü beni tümör konseyine çıkaracağını söyledi. Ertesi günü konseyin yapıldığı yere gittiğimde bir kez daha yıkıldım. Kapıda sıra bekleyenler ya trakeostomili ya ağzı-burnu ameliyatlı ya da felçli ve bedbin yüzlü insanlardı. İçeri çağrıldığımda orada bulunan hiç bir doktor bırakın geçmiş olsun demeyi, yüzüme dahi bakmadı. Doktorum filmleri negatoskopa yerleştirdi, herkes büyük bir dikkatle onları izledi ve ameliyatın ne derece radikal yapılacağı konusunda karar verdiler. En son olarak da radyasyon onkoloğu olduğunu sandığım hoca, o bölgeye radyasyon verebileceğini, ama gözün zarar görme şansının yüksek olduğunu söyledi. Hakkımda bu kararlar alınıp, elime anestezi muayene kağıdı tutuşturulana kadar donmuş bir şekilde olanları izliyordum. Son bir gayretle kuruyan boğazımdan hırıltı şeklinde çıkan sesle doktoruma bu radikal girişimin 5 yıllık sağkalıma ne kadar etkisi olabileceğini sordum. Filmlerimi elime sıkıştırıp, diğer hastayı çağırırken yaklaşık % 40-45 dedi.
Soru: Bırakın kanser olmasını, her hangi bir hastaya yukarıda belirttiğim şekilde davranıldığında o kişinin neler hissettiğini düşünen kaç doktor vardır?
Patoloji raporumu aldıktan sonraki dört gün içinde yaşadıklarımı kısaca özetlemeye çalıştım. Zaten başıma gelenlerin şokunu yaşarken, bir de hastalanan doktor olarak ne kadar değersiz olduğumu düşünüyordum. Oysa onkoloji ile uğraşan doktorların ve sağlık çalışanlarının söyledikleri ilk söz, bu hastalıkta moral motivasyonun çok önemli olduğu değil midir?
Ertesi gün, büyük özel bir sağlık kuruluşunda KBB onkolojisi ile uğraşan bir diğer doktora muayeneye gittim. KBB doktoru ve radyasyon onkoloğu yapabileceklerini ve olası sonuçlarını etraflıca anlattılar. Bana seçenekler sundular, hangi tedavinin ne gibi etkileri olabileceğini, başarının olabileceğini de olamayabileceğini de açık açık izah ettiler. Sonuçta, 33 seans radyoterapi ve adjuvan tedavi olarak da 6 seans kemoterapi uygulanmasına birlikte karar verdik. Altını çizerek söylüyorum; ne şekilde tedavi alacağım kararına ben de katıldım. Yani, kaderim yine benim ellerimde idi ve kendim için verilen karar benim de katıldığım bir karardı. Onkoloji ile uğraşan doktorların ve sağlık çalışanlarının söyledikleri ilk söz, bu hastalıkta moral motivasyonun çok önemli olduğu sözü gerçekleşmişti nihayet.

Soru: Sağlık sektöründe kurumlar arasındaki farkın siyahla beyaz arasındaki kadar keskin olduğunu herkes biliyor, ama doktorlar arasındaki farkın da bu kadar keskin olduğunu kaç kişi biliyor?
Uzun, upuzun bir tedavi süreci. Radyoterapi, masum gibi görünse de, insanı oldukça yoran, bazı duyularını ortadan kaldıran oldukça zor bir tedavi. Haftada bir kez verilen o hafif denen kemoterapi insanı üç gün elden ayaktan düşürüyor. İştah bozuluyor, sürekli bir bulantı, ağızda tat yokluğu vs. Bunların yanında, kan değerlerinin düşmemesi için iyi beslenmek de gerekiyor. Tam bir paradoks. Tüm bunlara dayanabilmeyi sağlayan bir tek güç var: Umut! Bu yan etkiler geçecek, tümör de gidecek, iyi olacağım… Bu arada tribündekilerin tezahüratlarını unutmamak gerekir. Arayan tüm yakınlarım, dostlarım güçlü olduğumu, iyi bir insan olduğumu ve Allah’ın izniyle bu illeti yeneceğimi söylüyorlardı sürekli olarak. Doğaldır ki bu insanlar başka ne diyebilirler?
Soru: Hastaya, hele de bir kanser hastasına, üstüne üstlük doktor olan bir kanser hastasına nasıl geçmiş olsun diyebileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Yüreklendirmeye çalışan tezahüratlar, tedaviler, umut ve moral motivasyonu artırmak için gösterilen çabalar… Somatik olarak savaş veren, yıpranan vücut ile uğraşılıyor hep kanser tedavilerinde. İnsan yapısının sadece somatik bir yapı olmadığını, bir beyni, çeşitli duyuları, kısacası bir ruhu olduğu hep gözardı ediliyor. Yaşanan savaş çok ilginç; tedavi-bedensel yıkıntı, iyileşme umudu-başarısızlık korkusu, motivasyon arzusu-güçsüz, saçsız adama acıyarak bakan gözler, yürürken dengesizlik, ellerde uyuşukluk, ağızda mukozit, ishal veya kabızlık, vs., vs.

Soru: Tüm bu somatik yaşanmışlıkların duyuları nasıl etkilediğini, beyni ne kadar zorladığını, o kişiyi ruhen ne derece yaraladığını, kanser hastalarına mutlaka psikoterapi uygulanması gerektiğini, hatta daha ileri süreçlerde psikiyatrik yardım da verilmesinin uygun olacağını düşünen kaç onkolog vardır acaba?
İlk tedavim biraz iyileşme sağlasa da tam başarılı olmadı. Ardından beş seans “CyberKnife” denen daha güçlü ve daha lokalize etki edebilen bir tedavi aldım. Kısaca CyberKnife, tüm vücutta milimetreden daha hassas doğrulukla kanser tedavisi yapmak için tasarlanmış dünyadaki ilk ve tek robotik radyocerrahi sistemi olarak biliniyor. Bu sistem sayesinde radyasyon demetleri odaksal olarak kullanılarak, beyin ve vücuttaki kanserli bölgeler yüksek dozlarla tedavi edilebiliyor.
Sonuç yine beklenenden uzaktı. Bir yıl geçmişti ve ben yine aynı yerde, aynı endişelerle ve daha da yıpranmış bir vücut ve ruhla kemoterapi tedavisi alacağımı öğrendim. Kızdığımı belli etmiyordum ama, artık tezahüratlar da inandırıcılığını kaybetmiş, hatta bazen de sinirlendirmeye başlamıştı. Umutlar tükeniyor, beklentiler sonuçlanmıyordu bir türlü ve hala hiç kimse duygularımın, ruhumun ne halde olduğunu sormuyordu.
Yirmibir gün arayla 6 seans üçlü (cisplatin+taksotel+5FLU) kemoterapiye başladık. Bu kemoterapi denen bence sözde tedavi, insanı insanlığından çıkarıyor. Dostlarınız yalnızca yataklar ve yastıklar oluyor, onlardan uzaklaşamıyorsunuz, hep yatmak hep uyumak istiyorsunuz. Bu savaşta da yukarıda saydıklarımı misli ile yaşadım. İlave olarak beşinci seanstan sonra DVT (derin ven trombozu) oldum, altıncı seanstan sonra da pulmoner emboli geçirip dört gün yoğun bakımda yattım. Bu arada, hala hiç kimse duygularımın, ruhumun ne halde olduğunu sormuyor. O PET (pozitron emisyon tomografi) denen sevimsiz tetkik yine yapıldı ve sonuç hala başlangıç noktasındaki durumum. Tümör konseyi yine toplandı, artık tıbben yapacak bir şey olmadığı, radikal bir cerrahi ile belki sağkalımda % 5’lik bir artış olabileceği, buna karşılık yaşam kalitemin çok düşeceği söylendi. Seçim bana aitti, ailem bile kararı bana bıraktı. Ben de kararımı verdim; gittiği yere kadar savaşacaktım.
İşte burada şans yüzüme güldü Prof. Dr. bir sınıf arkadaşım yaşadıklarımın travması ve bundan sonra yaşayacaklarım için psikolojik destek isteyip istemediğimi sordu. Hemen kabul ettim ve üç aydır haftada bir gün ilgi alanı kanser hastalarına psikoterapi olan psikoloğumdan destek alıyorum. Ne kadar rahat ve güçlü olduğumu anlatamam, Cumartesi gününün gelmesini dört gözle bekliyorum hafta boyunca. Her şeyimi anlatabiliyorum, bazen ailemi de seanslara dahil ediyor…
Halen zorluklarla boğuşuyorum, korkularım oluyor, ağrılarım oluyor, umutlanıyorum ardından yıkılıyorum, sosyal hayattan uzaklaştım. Son üç aydır psikoloğuma yaslanarak yaşadığım bu zorlu süreç bana çok önemli şeyler öğretti. Özetleyecek olursam;
1-Bir hekimin önce bir hasta olarak bir doktora başvurmasını, sonra da hasta yakını olarak hastanede bulunmasının önemini bir kez daha anladım. Böylece yapılan davranış hatalarını yaşayarak gözlemleyebilir.
2-Bir hekimin hastasına, hele de kanser hastasına daha duyarlı yaklaşması gerektiğine inandım.
3-Her hastanın bir birey, bir insan olduğunun asla unutulmaması, en azından kendisiyle konuşurken yüzüne bakılması ve yazılı onam için yapılan bilgilendirmelerin gerçek anlamına uygun yapılması gerektiğine inandım. Çünkü, doktor olmama rağmen kemoterapinin yapacakları açık açık anlatılmadığı için ilk tedaviden sonra panik atak geçirdim.
4-Başta kanser hastaları olmak üzere, eğer mümkünse tüm hastalara psikolojik destek sağlanmasının çok önemli olduğunu anladım. Basit bir örnek verecek olursam; yazmaya başladığımda yaşadığım olayları tekrar hatırlamak beni çok rahatsız etti. Ama psikoloğum bunu yapabileceğimi defalarca söyleyerek beni yüreklendirdi ve sizlerle hastalık sürecimi paylaşabildim.
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1971 yılı mezunlarından, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şef Yardımcısı, UEÇG üyesi Dr. Aydemir Yalman’ın kaleme aldığı son yazısı"
Yazıyı paylaşan sayın Dr. Hasan Karanlık beye teşekkür ederim. 
A.Şükran Demiralp




3 Aralık 2016 Cumartesi

"Amaç için her yol mubah" mıdır?


KONU: «Amaç için her yol mubah» önermesinin irdelenmesi:

Matematik Lojik'ten:
(1) ¬[∀x ∈ A, P(x)] ⇔ ∃x ∈ A, ¬P(x)
(2) (yukarıdakinden elde edilir:) ¬[∀x ∈ A, ¬P(x)] ⇔ ∃x ∈ A, P(x)
Notasyon: ¬: değil; ∀: her, tüm; ∃: vardır, bazı.
A: yollar, P(x): x mubahtır alırsak:
(1): "Tüm yollar mubahtır"'ın tersi (değili) "Mubah olmayan bazı yollar vardır"
(2): "Hiçbir yol mubah değildir"'in tersi (değili) "Bazı mubah yollar vardır"
Dikkat! Yukarıdaki iki sözel ifade birbirinin tersi (değili) değildir.

SONUÇ: Ben, "Tüm yollar mubahtır"= yanlış (0) olduğunu kabul ediyorum. Bu durumda "Mubah olmayan bazı yollar vardır"= doğru (1) demiş oluyorum.

A.Şükran Demiralp – Mehmet Demiralp

Derleyen: AŞD