Makyaj
Fotoğraflar : Mehmet Demiralp & A Şükran Demiralp
Kurgu : A.Şükran Demiralp
OLIVER SACKS'ın "KARISINI ŞAPKA SANAN ADAM" kitabı içinde "GÖZLER SAĞA" öyküsünden:
" Bayan S., altmışlı yaşlarda zeki bir kadındır. (kısa filmden kesitlerde 47 yaşında bir kadın canlandırdı) Beyninin sağ yarımküresinin arka ve iç bölümlerini etkileyen ağır bir ivme geçirmiştir. Buna rağmen zekasını ve mizah yeteneğini mükemmel bir şekilde korumayı başarmıştır. Ancak bedeni ve dış dünya ile ilgili sol kavramını tamamıyla kaybetmiştir. Bazen yüzünün sağ tarafına makyaj yapar, ruj sürer bu arada sol tarafını ihmal eder. Bu durumu tedavi etmek neredeyse imkansızdır. Çünkü bu durumda bir kişinin dikkati başka tarafa çekilemez. Tek taraflı dikkat eksikliği! Üstelik, kişi durumunda bir yanlışlık olduğunu da farketmez. Konuyu düşünce düzeyinde algılayabilir ve güler. Ama doğrudan bilmesi imkansızdır."
Oğuz Demiralp: "Başkalarının dünyayı nasıl algıladığını merak etmeden, sadece kendi algılarımızla değerlendirmek, dünyayı, başkalarını ve kendimizi algılamamızın önündeki en büyük engeldir."
VARYASYONLAR:
Sol tarafı algılayamayan biri için bir varsayım:
Vidyoyu izleyebilirsiniz
Sol tarafı algılayamayan biri için bir varsayım:
Vidyoyu izleyebilirsiniz
Kurgu: A.Şükran Demiralp,
Kamera: Mehmet Demiralp,
Klavye: Oğuz Demiralp
Vidyo: http://youtu.be/_CO2GdD-crs
23 Haziran 2012
Farklılıkları Anlayabilmek_1:
Hepimizin Mutlu Yaşayabilmesi İçin
Profesör Doktor, Nörolog, Oliver Sacks,“Karısını Şapka Sanan Adam” kitabında, birbirinden ilginç öykülerle farklı algılamaları ve nedenlerini bilimsel olarak ve hemen hepimizin anlayabileceği şekilde irdeliyor.
Bu öykülerin içinden “Gözler Sağa” için neden öyle davrandığını bilmeden dış görüntülerini görür görmez yadırgayabileceğimiz durumlara çok açık bir örnek diyebiliriz. “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir”.
Bu kitaptaki öyküler bilginin önemini gözler önüne koyuyor; “Neden öyle davranıyor(uz)?” sorusunu sorabilmemizi, kök nedenlerine inebilmemizi sağlıyor.. Bunun için 2006’da tamamen amatör olarak çektiğimiz kısa filmden kesitleri sizlerle paylaştım.
Bilimsel düşünce toplumsal yaşama girebilir. Böylece, olayların görüntüleri ile yetinmeden ve peşin hükümler vermeden, nedenleri sorgulanabilir. Bu sayede, hepimiz daha mutlu, özgür bireyler olabiliriz. Bu konuda sanat ve bilim, birbirlerine, aslında bizlere daha çok yardımcı olabilir.
“Gözler Sağa”dan ben aşağıdaki sonuçlara ulaştım:
· Bizim için tuhaf olan “O”nun için normal olabilir; Yarım bazıları için bütün olabilir.
· Kişi, kendisi için problem yaratan durumu iyi tanımlayabilirse / tanımlamasına yardımcı olunabilirse, yaşamını kolaylaştıracak “kendi çözümünü” bulabilir; dönen sandalye gibi (Bknz. “Karısını Şapka Sanan Adam; Gözler Sağa”).
· Bize göre eksik olan algının; “Gözler Sağa”da kadının sol tarafını algılayamaması gibi, “O” farkında değilse, biz bu durumu bildiğimizde, kişiyi anlayabiliriz ve onu rahatsız etmeyiz. Bknz,”Gözler Sağa”: Oliver Sacks’ın bayan S.’nin sol tarafını algılaması için yaptığı deneme.
Saygılarımla,
A.Şükran Demiralp
Saygılarımla,
A.Şükran Demiralp
"Başkalarının dünyayı nasıl algıladığını merak etmeden, sadece kendi algılarımızla değerlendirmek, dünyayı, başkalarını ve kendimizi algılamamızın önündeki en büyük engeldir." Oğuz Demiralp'e ait olan bu sözler bence "farkında olmanın" önkoşulunu tanımlıyor ve bence "farkında olmak" - "farkına varmak" bu gün etik ve vicdani bir duruma işaret etmektedir. Teknoloji ve bilimin olanakları dünyaya, olaylara ve olgulara olabildiğince açıklık kazandırmak için sürekli araştırırken insan çoğu zaman neden kendi yargısında ısrarcı ve kolaycıdır? Ayrıca "kendi yargısı"nın dahi nedenli bir kendiliğe sahip olduğu da "farkına varmak" ve ""farkında olmak" sorunsalının parçasıdır. Sanırım çoğunlukla farklı olan duruma yargılarla ve sorgulanmadan öğrenilmiş davranış kalıpları ile cevap vermek, bir çok insan için dünyadaki konum alma evrenini sınırlayan ve bizatihi bu sınır ile kendine güvenli bir alan sağlayan kendilik mekanını yaratmaya hizmet etmektedir. Bu kendilik mekanının yaratımı kişinin fazlasıyla kollektif olan kendiliğini de kuruş biçinmidir. Yargılar sorgulamaktan uzakta davranış ve düşünce kalıpları ile görsel ahlaki biçimler sunarak, soru sormanın kaygan zeminini yerine güvenli sınırlar yaratırlar. Böylece anlamaya dair yetileri istekli bir irade ile bloke eder insan, benzerlerinden oluşan bir kendilik evreninde acımasız bir bizlik yaratır... Onun içinde durur ve onun dışına taşabilecek her şeyi ayrıştırıp dışarı atar ki bu da ben ve ötekinin evrensel kugusudur. Şaşırtıcı olan tüm aksine kanıtlara rağmen yargıların sabitlik gücüdür bence, bilimin tüm olanaklarını kullanarak hayatı sürdürdüğümüz bu yüksek teknoloji çağında bile soru sormak çoğumuz için hala paleolitik bir kurgudur neredeyse... Yargılarımızı sorgulamak ve verilmiş olan yanıtların ötesinde yeni soular ve cevaplar üretmek bence insanın etik ve vicdani sorumluluğu ve sorunudur...
YanıtlaSilSevgi ve saygılarımla
Ö.Erinç Küçüköz
"Algılarımız" ve "bilgilerimiz" çift yönlü / etkileşim halinde diyebiliriz. Bilgi düzeyimiz arttıkça, daha çok anlamaya çalışıyoruz. Anlamaya çalıştıkça daha çok bilgiye ihtiyaç duyuyoruz. "Bilgiye ihtiyaç" öğrenme merakımızı sürekli kılıyor. Çünkü öğrendikçe daha ne kadar çok bilgiye ihtiyacımız olduğunu görebiliyoruz. Bu heyecanlı "öğrenme maceramız" olumsuzluğa saplanmaktan da bizi koruyabiliyor. Üzülmek yerine merak ediyoruz. "Bunun altındaki / kökündeki neden nedir? Böylece dünyayı, başkalarını ve kendimizi çok daha geniş açılardan algılayabilme becerimiz gelişiyor. Bu beceri geliştikçe "hoşgörü" kendiliğinden gelişebiliyor. Bu da bireysel anlamda "Sorun Çöme Kabiliyeti" mizin gelişmesi demek diyebiliriz.
YanıtlaSil"Bilgi güçtür, dolayısıyla bilgisizlik güçsüzlüktür. Bilgisizlikten doğan boşluğu hiçbir teknoloji, maden, inanç ya da para birimi dolduramaz.
YanıtlaSilBilgi, kişinin yaşamı algılayışını değiştirir. Yaşantılara karşı algının değişmesi, kişinin yaşamını da değiştirir, çünkü yaşam, insanla yaşantılar aracılığıyla konuşur. Tıp fakültesinde intörnken, anoreksiya nervoza (çok kilolu olduğuna inanma ve bu nedenle sürekli kilo verme çabası içinde olma hastalığı) tanılı bir hastam oldu.
Büyük şans eseri hastam tek yumurta ikizin tek kardeşiydi. Genomu aynı olan kardeşinin herhangi bir sağlık sorunu olmadığı halde anoreksiyalı hastam 35 kilo olmasına rağmen kendisini aşırı kilolu olarak algılıyordu. Hastamın zihni ve yaşantısı bu yanlış algı üzerine yapılanmıştı. Bu tecrübeden anladım ki her insan, olanı kendisine göre (farklı) algılıyor ve olanı algılama biçimi yaşamını belirliyor (yaşamını oluşturuyor). Dolayısıyla bizler kendi zihin evrenimiz içinde varız ve kendi zihin evrenimiz yaşayış şeklimizi de belirlemekte."
http://www.herkesebilimteknoloji.com/slider/son-yillarin-uc-onemli-bilimsel-devrimi-tirtildan-kelebek-olma-okulu