05-12-2012
Öğrenme Halkası / Can Simidi
Merak ve ihtiyacın öğrenme halkasından
koptuğu süreçler öğrenme özgürlüğüne yapılan müdahelelerdir.
“Eğitim’in
koşullandırma ile özdeş sayıldığı uzun yıllar boyunca sadece ülkemizde değil
hemen tüm toplumlarda eğitim, egemen kesimlerin değerlerinin -koşullandırma
yoluyla- zihinlere kazınması, bunun yanısıra, o kesimlerin ihtiyaç duydukları
insan profilinin yetiştirilmesi anlamına geldi; halen de gelmekte
………….
Koşullanmama hakkı ilk anda
kuşkuyla karşılanabilen bir kavram olabilir. Eğer, bu kavramdan değil de şu
ilkeden hareket edilirse, bu hakkın ne denli temel bir insan hakkı olduğu
kolayca görülecektir: Her insan,
öğrenmek isteyeceklerinin kaynağını özgürce seçebilmelidir.
İnsan fıtraten öğrenme eğilimlidir.
İhtiyaçlarının gerektirdiği bilgi-beceri-tutum-davranışları
(BBTD) doğal bir
kolaylıkla öğrenir. Bunu da içinde bulunduğu Zengin Öğrenme Ortamları içindeki
doğru rol modelleri aracılığıyla yapar. Eğer bu sürecin içine herhangi bir nedenle
-ideolojik, dini, siyasal, kişisel vbg- kişinin ihtiyaçları dışındaki farklı
ihtiyaçlara ilişkin müdahaleler girerse, doğal öğrenme sürecinin sihiri bir
anda bozulur ve eğitim bu defa bir melanet üretme sürecine dönüşür.”
Eğer beyinlerimiz korkularla, cezalar ve ödüllerle
koşullandırılmadıysa yukarıdaki şemada D: durum olarak isimlendirdiğimiz Okul,
aile, arkadaşlık, hastalık vbg ortamlara, yani kısaca yaşamın kendisine zengin
öğrenme ortamı gözü ile bakabiliriz. Bu durum için:
"Algılarımız" ve "bilgilerimiz" çift
yönlü / etkileşim halinde diyebiliriz. Bilgi düzeyimiz arttıkça, daha çok
anlamaya çalışıyoruz. Anlamaya çalıştıkça daha çok bilgiye ihtiyaç duyuyoruz.
"Bilgiye ihtiyaç" öğrenme merakımızı sürekli kılıyor. Çünkü
öğrendikçe daha ne kadar çok bilgiye ihtiyacımız olduğunu görebiliyoruz. Bu
heyecanlı "öğrenme maceramız" olumsuzluğa saplanmaktan da bizi
koruyabiliyor. Üzülmek yerine merak ediyoruz: Bunun
altındaki / kökündeki neden nedir?. " Böylece dünyayı, başkalarını ve
kendimizi çok daha geniş açılardan algılayabilme becerimiz gelişiyor. Bu beceri
geliştikçe "hoşgörü" kendiliğinden gelişebiliyor. Bu da bireysel
anlamda "Sorun Çöme Kabiliyeti" mizin gelişmesi demek diyebiliriz.
Şemada, aktarılan “bilgi”nin, bilimsel
şüphecilikle / sorgulayarak elde edildiği varsayılsa bile, aktarılan kişi sorgulayamadığı sürece değerinin düşebileceği; ezbere olacağı düşünülmüştür. Bir de farklı değerdeki "bilgi" türleri var ki, sorgulayamayan kişi bu bilgilerin içinden "doğru bilgiyi" seçebilecek güce de sahip olamayacaktır:-(
Saygılarımla,
Saygılarımla,
A.Şükran Demiralp