26-09-2012
Bilim ve Toplum Etkileşimleri Üzerine İrdelemeler için..
Tübitak Bilim ve Teknik, Haziran 2012, Sayı: 535
Alp Akoğlu ve Zeynep Ünalan'ın "Cern Başkanı Prof. Dr. Rolf Heuer ile Bilim ve Toplum Üzerine " başlıklı yazı içinden bir alıntı:
"Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN'ün Başkanı Prof. Dr. Rolf Heuer ODTÜ'de açılan "Bilimi Hızlandırıyoruz" adlı serginin açılışı için Türkiyede'ydi.
Prof. Dr. Rolf Heuer: "Bence Bilim ve Toplum faaliyetleri sadece önemli değil, aynı zamanda hayati de. Bir çok insan günlük yaşantısıyla bilim arasında bağlantı kuramıyor ve bu yüzden bilimin gerekli olmadığını düşünüyor. Aslında çevremizdeki bir çok şey bilime dayanıyor. Bu yüzden bilim konusundaki farkındalık artırılmalı. Bilimin öneminin farkedilmesi için sık sık bilimin üzerinde konuşmamız, tartışmamız gerekiyor. Bilim konuşmayı bırakıp sadece araştırma yapmak yeterli değil. Böyle yaparsak zaman içinde bu araştırmaların niye yapıldığını fark etmeyen, önemini idrak etmeyen bir toplum oluşur ki bu bir noktada araştırmaların sona ermesine kadar gider. Bu konuda toplumu suçlayamayız. Şimdiye kadar ziyaret ettiğim tüm ülkelerde bilime merak duyulduğunu gördüm. Suç biraz da bilim insanlarında. Araştırmacılar toplumla bağ kurmayı ihmal etmemeli." ....
Araştırmacılar, bilim adamları toplumla bağ kurmayı ihmal etmemeli.
Evet, kesinlikle ihmal etmemeli, ancak: "Bu bağ nasıl kurulabilir / kurulmalıdır?"
Öncelikle toplumla bilimsel düşünmenin nasıl olabileceği ve / ya olamayacağı irdelenebilir. Bilimsel düşünce hemen yargılara varmadan sorgulayabilme ile başlar dersek yanlış olmaz sanırım. Herşeyden önce kalıplardan kurtulabilme ile...
Ben de Prof. Dr. Rolf Heuer'in önerisine içtenlikle katılarak, ulaşabildiğim kişileri bilimin üzerinde konuşmaya ve tartışmaya çağırıyorum. Ve bu nedenle de bir çağrıyı da sizlerle paylaşıyorum: http://www.ezberkaliplarinisorgula.com/duyurular/katkilarinizi-bekliyoruz/
"Sorgulayabilme"nin bir yaşam biçimine dönüşebilmesi için, çocukları küçük yaşlarda herhangi bir nedenle "koşullamadan" bilimden önce bilimsel düşünce biçimi ile tanıştırmak gerekir. "Bilimsel düşünce"den benim anladığım, Bertrant Russell'ın kısa ifadesi ile, "Bilimin bir anlık olduğu" dur. Dolaysıyla her birimizin doğru ve yanlışları da tartışılmaya hep açık olacaktır. Bu nedenle, önce anne ve baba, sonra eğitim kurumları ve diğer, çocuğun davranışlarını "doğru" ve "yanlış", "ödül" ve "ceza" çerçevesi içine sıkıştırmak yerine, çocuğun ihtiyaçlarına uygun davranış ve ortamlar yaratabilmelidir ki, çocuk kendiliğinden uygun davranış biçimini benimseyebilsin.
Bilimsel düşünceyi anlatabilecek uzman kişilerin de irdelenebilmesi gerekir.
Bunun için önce tanımlar:
Bazı Ortak Tanımlara Ulaşabilme Çabası_1: Nitelik ne demektir?
“Nitelik”: [*]
Kişinin sergilediği tutum ve davranışlarını belirleyen 4 bileşendir.
Kişinin sergilediği tutum ve davranışlarını belirleyen 4 bileşendir.
1. Zihinsel yetkinliği (zeka türüne göre yetkinliği),
2. Bilgi-beceri düzeyi(eğitimi),
3. Ruhsal sağlık düzeyi,
4. Evrensel ahlâki normlar açısından düzeyi (‘zarar verme’ ilkesi).
Bu 4 bileşenin tanımladığı olguya kişinin niteliği, kişilerin niteliklerinden oluşan olguya ise toplumun nitelik dokusu denilebilir.
Bu kaynakta eğitim düzeyi ile niteliğin özdeşleştirildiği, diğer etkenlerin gözardı edildiği vurgulanıyor!
[**] Bu kaynakta da: "bilgili olmak" bir konuda "bilgi sahibi" olmaktır. Bu bizim kültürümüzde "diploma" sahibi olmak demektir. Deniliyor!
Bazı Ortak Tanımlara Ulaşabilme Çabası_2: Bilinçli Olmak
[**]"Bilinçli olmak" ise sahip olduğu bilginin ne olduğunu, nereden geldiğini, kimin ve neyin amacına hizmet ettiğini bilmektir.
Bilgiden bilince giden yolculuk "niteliklerimizle" ilgilidir.
Buna göre, kişilerin nitelik dokusu toplumların nitelik dokusunu ve toplumların nitelik dokusu da dünyanın nitelik dokusunu oluşturuyorsa bilimi topluma doğru anlatabilmenin ilk adımı bilim çevrelerinin nitelik dokusunu irdelemekten geçebilir diyorum...
Bilim Çevrelerinin "Nitelik" Dokusu
Bu soruların yanıtını bilenlerine soruyorum:
Öncelikle bilim kendi çerçevesinde nasıl işliyor? Bilim kim(ler), ne(ler) için? Bilimin misyon, vizyon ve değerleri toplumlar arası bir ortak tabana bağlı mı? Uyulabiliyor ve denetlenebiliyor mu?
Bilim yolunda ilerlerken asla terk edilmeyecek değerler var mı, bunlar tüm toplumlar arasında tanımlı ve kabul edilmiş bir yazılı sözleşme mi?
- Bilim insanı / adamı / kadını etik değerlere saygılılar mı?
- Etik olmadan bilim olabilir mi?
- "Sorgulanmazlık kültürü" toplumların içine işlemişse; sorgulayamayan insanlar bilimi anlayabilirler mi?
"Nitelik dokusu"na göre bir bilim insanının 1. Zihinsel yetkinliği (zeka türüne göre yetkinliği), 2. Bilgi-beceri düzeyi(eğitimi), bilim ile toplum arasında doğru bir bağ kurabilmesi için gereklidir, ancak yeterli midir?
3. Ruhsal sağlık düzeyi, 4. Evrensel ahlâki normlar açısından düzeyi (‘zarar verme’ ilkesi) gözardı edilirse neler olur / oluyor?
Bilimi Kimler Destekliyor ve / ya Toplumlar Bilimi Destekliyorlar mı ve / ya Toplumlar Bilinçli mi?
Prof. Dr. Rolf Heuer ile söyleşiden de benim çıkarımım: "Bilgi" ve bilgiyi sorgulayarak ulaşılabilecek "bilinç" / "ezbere bilmeme durumu" toplumda yaygınlaştığı ölçüde bilimsel çalışmalar desteklerini artırabilirler.
Toplum bilinçsiz ve ilgisiz olunca, sağdan soldan duyduğu her "bilgi"yi akıl süzgecinden geçirip sorgulayamayınca bilimin destekçileri kimler oluyor?
Bir bilim insanı için, bitmek tükenmek bilmeyen bir araştırma, öğrenme ve keşfetme çoşkusu ile yol alırken, ulaştığı / keşfettiği herşeyin sadece yolculuğunda bir istasyon olduğu, bulunmuş / bulduğu doğruların şimdilik olduğu bilinciyle, her an yanlışlanabilme şüphesi ile hareket eden bir kişidir önermesi sanırım doğrudur.
Peki bu bilim adam(lar)ı, araştırmalarını destekleyecek etik kaynaklar bulma güçlüğü devreye girerse ise ne(ler) olabilir / olabiliyor?
Günümüzdeki manzaralardan özet..
Kafamı karıştıran: "Bilinçli" bir şekilde etik değerlere karşı çıkmanın bilincini nasıl tanımlayabiliriz? "Çıkar Çelişkisi" kavramı bu konuda bize yardımcı olabilir görünüyor: "Toplumdaki bu eksik kavram, “çıkar çelişkisi”dir ve yalnız temsilcileri değil, halkın -büyük bir çoğunluğu- her an ve hiç gözünü kırpmadan bu kavramın ifade ettiği kuralı çiğnemektedir. " [****]
Bilimi Kimler Destekliyor ve / ya Toplumlar Bilimi Destekliyorlar mı ve / ya Toplumlar Bilinçli mi?
Prof. Dr. Rolf Heuer ile söyleşiden de benim çıkarımım: "Bilgi" ve bilgiyi sorgulayarak ulaşılabilecek "bilinç" / "ezbere bilmeme durumu" toplumda yaygınlaştığı ölçüde bilimsel çalışmalar desteklerini artırabilirler.
Toplum bilinçsiz ve ilgisiz olunca, sağdan soldan duyduğu her "bilgi"yi akıl süzgecinden geçirip sorgulayamayınca bilimin destekçileri kimler oluyor?
Bir bilim insanı için, bitmek tükenmek bilmeyen bir araştırma, öğrenme ve keşfetme çoşkusu ile yol alırken, ulaştığı / keşfettiği herşeyin sadece yolculuğunda bir istasyon olduğu, bulunmuş / bulduğu doğruların şimdilik olduğu bilinciyle, her an yanlışlanabilme şüphesi ile hareket eden bir kişidir önermesi sanırım doğrudur.
Peki bu bilim adam(lar)ı, araştırmalarını destekleyecek etik kaynaklar bulma güçlüğü devreye girerse ise ne(ler) olabilir / olabiliyor?
Günümüzdeki manzaralardan özet..
Kafamı karıştıran: "Bilinçli" bir şekilde etik değerlere karşı çıkmanın bilincini nasıl tanımlayabiliriz? "Çıkar Çelişkisi" kavramı bu konuda bize yardımcı olabilir görünüyor: "Toplumdaki bu eksik kavram, “çıkar çelişkisi”dir ve yalnız temsilcileri değil, halkın -büyük bir çoğunluğu- her an ve hiç gözünü kırpmadan bu kavramın ifade ettiği kuralı çiğnemektedir. " [****]
Toplum(ların) bilgisiz ve bilinçsiz olmalarını kısa vadeli ticari hevesler uğruna kullanan ve "Bütün"ün yararlarını gözardı eden kişiler, kurumlar, başka toplumlar,.. bu heveslerinden ancak ve ancak diğer insanların bilinçlenmesi sonucu mu vazgeçebilecekler?
Toplum kendine sunulanı, bireyler kendi kendilerini sorgulayamadıkları sürece bu "düzen" devam edecek gibi görünüyor.
Bilim insanlarının ne kadarı topluma bilimi anlatmaya ne derece hevesli?
Toplum kendine sunulanı, bireyler kendi kendilerini sorgulayamadıkları sürece bu "düzen" devam edecek gibi görünüyor.
Bilim insanlarının ne kadarı topluma bilimi anlatmaya ne derece hevesli?
Daha da önemlisi, sorgulanmazlık devam ettiği sürece bilimi anlatmak da "ezber"e öğrenen bir kitle yaratmaz mı?
Herhangi bir insanın tek bir bileşene (büyük ölçüde diplomaya) bağlı nitelik tanımı söz konusu olunca, okullar sadece diploma almak için gidilen, öğrenme merakının öldürüldüğü ortamlara dönüşmüyorlar mı?
Sorgulanamayan herhangi bir alanın, sadece "bilim" adını taşıması "biat / koşulsuz itaat" düzenine dönüşmesine bir engel oluşturabilir mi?[***]
Böyle olunca da manzara, gerek bazı "bilim adamları" gerekse de toplumun büyük bir kesiminin, bilimin yan ürünü olabilen teknolojilerin nerdeyse sadece satıcıları ve tüketicileri oldukları günümüz dünyasına dönüşüyor önermesi yanlış mıdır?
Kısacası, bilginin bilince dönüşemediği [**]; bilimsel bilginin "bütün" için daha iyi, güzel ve doğruları arayamadığı, bazılarının / otoritelerin(!) "mutlak doğrularının" hizmetine girdiği bir dünya manzarası karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumda bilim, savaşın; kendi varlığını sürdürebilmek bahanesi ile yoketmenin tekeline giren herhangi bir inanç sistemine dönüştürülmüş olur. Toplumun ve gerçek bilim adamlarının sorgulaması gereken kök / temeldeki sorunlardan biri, belki de en önemlisi bu olabilir.
Herbirimizin davranışları birbirimizi etkiliyor. Bizler ne kadar etik davranıyorsak, bizlerden birileri; örneğin bilim adamları da o kadar etik davranıyorlar / tersi.. Amaç genel bir sorgulama kültürüne geçiş çabası. "Ben ne yapıyorum?"u "es" geçmemek birey olarak benim baş sorumluluğum.
Yazının son sözü: Bilimin toplumla kurabileceği bağ büyük ölçüde uzmanların seminerleri ve basılı, görsel medya, internetteki sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla olabilmektedir. Medyanın, popüler bilim dergilerinin ve uzmanların her yapılan araştırmayı tek tek “koşullayıcı” biçimde vermeleri yerine, t anından t+x anına dek yapılan araştırma sonuçlarını paylaşmaları ve topluma bu sonuçları nasıl yorumlamaları gerektiğini; yani “mutlak doğru / mutlak yanlış” saplantılarına girmemeyi anlatmaları esastır.
Tınaz Titiz: ".. bilim, sistematik kuşkulanmanın bir başka adıdır denilebilir. Tüm keşif ve icatların altında `kuşku’ vardır. Toplumumuzdaki yaygın buluş antipatisinin altında muhtemelen bu kuşkusuzluk illeti yatmaktadır."
Aksi birçok durumda "Bilim" amaç olmaktan çıkıp, bilim insanı ile birlikte teknolojinin vd aracına dönüşüyor gibi ..
[*] http://tinaztitiz.com/dosyalar/SMUH_Profesyonel_Hizmetleri/nitelik-bilesenleri.pdf
[**]
[***] Benim gözleyebildiğim: Halk sorgulayamadıkça bilimi destekleyemiyor hatta karşı çıkıyor, ama onun yan ürünleri olan teknolojiyi çılgınca destekliyor. Kendi toplumunda bilim gelişmedikçe, teknoloji gelişmiş toplumlardan satın alınıyor. Giderek dışa bağımlılık artıyor.
Kavram No. 27 |
Karşılıkları
Ø Türkçe’de (eski) : ??
Ø Türkçe’de (yeni) : çıkar çelişkisi
Ø Yabancı Dilde : conflict of interest (İng.)
“Bir konudaki çıkarın
korunması görevini üstlenen birisi, aynı konuda kendisine çıkar sağlayamaz”, çıkar çelişkisi kavramının
açıklamasıdır. Aşağıda, bu kavramla ilgili bir makale yer almaktadır:
«Milletvekillerinin
kendileriyle ilgili ayrıcalıklı yasalar çıkarması ya da ellerindeki imkanları
kendilerine çıkar -en genel anlamıyla- sağlayacak biçimde kullanması, son
zamanlarda giderek yoğunlaşan biçimde medyada
dile getirilmeye başlandı. Bu yoğunlukta
şüphesiz ki kamuoyunun artan duyarlığının da etkisi olmuştur.
Kamuoyu, temsilcilerini artık daha bir dikkatle
izlemektedir. Bu duyarlık sevinilmesi gereken bir gelişmedir. Seçimden seçime
bir partiye oyunu verip, böylece seçtiği
kişilerin ne yaptığını 4-5 yıl izlemeyen bir seçmen profili yerine, öksürürken
niçin ağzını kapatmadığını soran bir seçmen tabii ki çok daha iyidir.
Son
olarak gündeme gelen bir konu, kamuoyunda “kıyak emeklilik” olarak bilinen ve kısa bir süre milletvekilliği
yapan bir kişinin emeklilik hakkı kazanması ile ilgili bir yasadır. Çalışanların
hiçbir kesimine sağlanmayan böyle bir ayrıcalığın -hangi gerekçeyle olursa
olsun- onların vekillerine sağlanmasının mantıki bir açıklaması yoktur. Nitekim
kamuoyu da bu mantıksızlığa gereken tepkiyi göstermiş, birçok siyasetçi ve
hatta siyasi parti, bu kanunun iptali için yasal yolları zorlayacaklarını beyan
etmişlerdir. Muhtemelen bir yol bulunup bu yanlış yoldan geri dönülecektir.
Acaba
böylelikle mesele bitmekte midir? Örneğin yarın öbürgün bir başka konuda bir başka
ayrıcalık gündeme gelmez mi? Elindeki yetkileri sürekli olarak kendisine bir
avantaj sağlayacak şekilde kullanan bir kurum gerekli saygınlığı sağlayabilir
mi? Halk, bu şekilde davranan temsilcilerine ve onlardan oluşan bir kuruma
sahip çıkıp, “gerektiği zamanlar” onları korur mu? Bu soruların hepsinin de yanıtı
“hayır”dır.
O
halde mesele bitmemiş, daha yeni başlamaktadır. Daha doğrusu başlayıp başlamadığını,
bu sorunu doğru anlayıp anlamadığımız gösterecektir. Eğer bu sorunu -bütün diğer
sorunlarda olduğu gibi- kaynağına inmeden ve mesela “onlar çıkar sağlarsa biz de iptal ettiririz”
formülüyle çözmeyi (ya da çözdüğümüzü sanmayı) düşünüyorsak, daha mesele başlamamış
demektir.
Buradaki
sorun, hareketlerine özel duyarlık gösterilen halkın temsilcilerinin
ellerindeki imkanları kendileri için kullanmalarına karşı ne yapılacağı DEĞİLDİR.
Sorun, medeni toplumların, ortak yaşamlarını düzenleyen değer ölçüleri dağarcığına
yüzlerce yıl önce attıkları bir kavramın, toplumumuzun dağarcığında bulunmayışıdır.
Ne
ithal edilmesi gerektiği bilgisi hariç her şeyi ithal edebilen toplumumuz,
kavram ithalinin önemini ne yazık ki henüz farkedememiştir. Medeni toplumlar
gibi olabilmek için onların davranışlarını taklit eden insanımız, onların
davranışlarını düzenleyen kavramların farkında değildir sanki!
Bu eksik kavram, “çıkar çelişkisi”dir ve yalnız
temsilcileri değil, halkın -büyük bir çoğunluğu- her an ve hiç gözünü kırpmadan
bu kavramın ifade ettiği kuralı çiğnemektedir. Temsilcilerine karşı daha duyarlı
olunmasının nedeni, onların ellerinde daha geniş yetkilerin bulunmasıdır. Taksi
şoförü, elindeki “istediği konfor düzeyinde araç sürme yetkisini, en kısa sürede
varmak ve dolayısıyla da yolcusunu azami derecede rahatsız etmek” yönünde
kullanırken çıkar çelişkisi'na düşmektedir.
Kamu veya özel kesimdeki satın alma görevlisi, satın
alacağı malı kimden alacağına karar verirken, kendisine avanta sağlayan satıcıda
karar kılarken de çıkar çelişkisi içindedir.»
Ticaretle
uğraşan gazete ve TV'ler, bankacılık yapan sanayici, elindeki bilgileri borsada
para kazanmak için kullanan yetkili, yurtdışı görevleri, para kazanmak, eşya
almak, çocuğunu okutmak ya da geleceğini
güvenceye almak için kullanan kamu görevlisi, ellerindeki imkanları kendilerine
çıkar sağlamak için kullanmaktadırlar ve hepsi çıkar çelişkisi içindedirler. Sağladıkları çıkarların küçük olması,
ellerindeki yetkilerin sınırlı olmasıyla ilgilidir. Taksi şoförünün kendini
emekli edebilecek hali yoktur. Olsaydı yapabileceğinden kimsenin şüphesi
olmamalıdır. Dikkatli bakılırsa toplumdaki hemen herkesin çıkar çelişkileri
içinde bulunduğu görülecektir.
O
halde mesele, bu kavramın ortak değerler dağarcığımıza yerleştirilmesine ve bir
yandan da gerekli caydırıcı düzenlemelerin yapılmasına gelmektedir.
Ancak, bunun yapılabilmesi
için ortak değerler dağarcığımız içinden bir kavramın dışarı çıkarılıp atılması
gerekmektedir. Bu da, çıkar çelişkisi’nin tam tersi olan ve yüzde yüz yerli malı
bir deyimdir: “Bal tutan parmak yalar”!
Dikkat edilirse yukarıda birkaç örneği sıralanan çıkar çelişkisi örneklerinin
hepsi, bu deyime tam olarak uymaktadır.
O
halde, başlangıçta üstünkörü biçimde, “milletvekilleri kendilerine çıkar sağlıyor”
biçiminde dile getirilen sorunun doğru
ifade edilmiş bir mesele olmadığı, doğru problemin, toplumumuzun davranışlarına
önderlik etmekte bulunan ve parmağa bulaşan balın yalanabileceğini (eldeki
imkanların birazcığının da kendi için kullanılabileceğini) ifade eden
felsefenin sökülüp, yerine çıkar çelişkisi kavramının yerleştirilmesi
olduğu görülmektedir. Milletvekillerimiz, tam olarak bu felsefeye uygun hareket
etmekte ve mesela savaş ilan etme yetkisi gibi büyük bir sorumluluğu taşırlarken,
kavanozdan akıp parmaklarına bulaşan bir parça balı yalamaktadırlar.
[1] Konuyu açıklamak üzere, M.Tınaz titiz tarafından Mart
1995 tarihinde İzmir GÖZLEM gazetesine
yazılan bir yazıdan alıntılar yapılarak kullanılmıştır.
EK.1 - 24/06/2017 - http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum7/inci.pdf
Kavram No
: 10
Kavram : keşfe dayalı öğrenme
Kavram : keşfe dayalı öğrenme
Karşılıkları
Ø Türkçe’de (eski) : ??
Ø Türkçe’de (yeni) : keşfe dayalı öğrenme
Ø Yabancı Dilde : discovery learning (İng.)
Kavrama
Yüklenen Anlam(lar)
Ø
Teorik Olarak[1] : Keşif yoluyla öğrenim, cognitive (bilişsel)
psikolog Jerome Bruner ve başkalarının 1960'larda popülarize ettiği inductive
(tümevarımlı) düşünmeye dayalı bir öğrenim/öğretim yöntemidir. Bu yöntemde,
temel ilkeleri öğrencilerin
kendilerinin bulup ortaya çıkarması
beklenmektedir. Bir fen sınıfında öğrenciler, besin rejimi, besleme şekilleri
vb gibi konularda bazı sonuçlara varabilmeleri için hayvan davranışını araştırmaya
teşvik edilir. Bu yöntemde, veri toplamak, sonuçlara varmak ve genellemeler
yapmak söz konusudur. Bu yöntemi savunanlar, bilgiyi veya yanıtı, ürünle eş
tutarak edinme sürecine işaret ederler. Öğrencilerin bilgiyi, fikirleri ve
becerileri daha iyi anlamaları için, öğrencilerin bilginin yaratılması sürecini
yaşamaları gerektiğini savunurlar. Bu yöntem, ağırlık merkezini, öğretmenden öğrenciye
kaydırıp, öğrenciyi etkin bir öğrenici yaptığı için, doğal olarak eğitim düşüncesinin
t e d r i c i akışına uymaktadır. Bu yöntem,
bazan tamamiyle buluşa yönelir; bu, öğrencilere en azından bir yapı veya ipucu vermek ve güdümlü buluş sağlamak
demektir; öğretmenin de soru sorma, ipucu, malzeme vb sağlamada daha büyük rolü
olur.
Ø Uygulamada :
Türkiyede kullanılmıyor
Önerilen Kavramsal Açıklama
(tartışma için) Yukarıdaki açıklama önerilir.
KATKILAR
Lütfen, önerilen kavramsal açıklamaya ilişkin katkılarınızı aşağıya
yazarak, yukarıdaki kavramın, Arama Konferansı katılımcıları arasında ortak bir
içerik kazanmasına yardımcı olunuz…
(gerekirse ek yaprak kullanınız)
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
Prof.Dr. Osman İNCİ
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı - EDİRNE
drosmaninci@gmail.com - osmani@trakya.edu.tr
BİLİMSEL YAYIN ETİĞİ İLKELERİ, YANILTMALAR
YANILTMALARI ÖNLEMEYE YÖNELİK ÖNERİLER*
Osman İNCİ
Bilim, gerçeği arama eylemidir. Bilimsel bilgi gerçeklerin toplanması, düzenlenmesi ve
yorumlanması ile ortaya çıkar. Bilimsel dürüstlük “gerçeği arama” eyleminde ahlaklı, doğru,
emeğe saygılı ve içten olmayı gerektirir. (1). Bilimin temeli dürüstlüktür. Bilimsel araştırmanın
amacı maddi kazanç sağlamak, toplumda ünlü olmak, kendini yüceltmek, meslektaşları
arasında sivrilmek değildir. Bilimci “bilim teknisyeni” değil, aydın bir kimlik olduğunda etik
felsefeyi de tam özümsemiş olmalıdır. İnsan, bilimci olmaya, bilimci gibi yaşamaya karar
verdiğinde öncelikle ve özellikle bilim etiğini incelemek, öğrenmek zorundadır. Etik olmadan
bilim olmaz. (2)
TÜBA etik kurulu etiği “Etik, insanların ahlaklı yaşamanın temelleri üzerine akıl yordukları ve
bu temellerden yola çıkarak doğru ve yanlışı ayırt etmeye, doğru davranış biçimlerini bulmaya
ve uygulamaya yarayabilecek kuramsal ve toplumsal araçları geliştirdikleri bir düşün alanıdır.”
olarak tanımlamıştır. (3) Etik, akıl yürütme ve paylaşım ortamlarının yaratıldığı ve yaşama
geçirilmesi için gerekli toplumsal araçların geliştirildiği bir toplumsal iletişim ve eylem alanı
olarak da tanımlanmaktadır (4). Her türlü insan ilişkisini, toplumsal yaşamın ve etkileşmenin
ahlaki kurallarını oluşturur. Birey egosu itibarı ile güçlü bir şekilde “kural dışı” davranma
eğiliminde olsa gerek ki ahlaklılık sürekli bir davranış refleksi olmuştur. (5). Birbiriyle yakın
ilişkide hatta eş anlamlı olarak kullanılan etik ve ahlak kelimeleri arasındaki temel ayırım: Etik
ahlakı konu alan felsefi bir bilim dalıdır. Bilimsel düşünce etik olmak zorundadır. Etik bizim
işimizi zorlaştıran değil, aksine yaptığımız araştırmaların sonuçlarını sunduğumuz bir yaşam
felsefesidir.
Bilimsel araştırmaların bilim kamuoyuna sunulma aşaması ayrı bir sorumluluktur. Bilimsel
yayınlar üzerine son yıllarda çok büyük tartışmalar yaşanmakta ve bu aşamadaki bilinen etik
sorunlara yenileri eklenmekte, birkaç zaman öncesine kadar yalnızca yazarlara yönelik etik
sorunlar dile getirilirken artık editör ve hakemlere (danışmanlar) ait etik sorunlar da somut
belgelere dönüşmektedir.
Bilimsel yanıltmada yayın etiği çok özel bir konuma sahiptir. Bilimsel araştırmada etik dışı
davranışlar ancak yayına dönüştüğünde fark edilmektedir. Ayrıca aşırma, sahtecilik, saptırma,
yayın tekrarı, dilimleme gibi etik dışı davranışlar ancak yayınlar sonucu ortaya çıkmaktadır.
*
Bu makale yazarın “Bilimsel araştırma, yayın ve tıp etiği” kitabından özetler de içermektedir.
70
TÜRK TIP DİZİNİ
BİLİM İNSANLARININ SORUMLULUKLARI
Bilim insanları, araştırmacıları mutlak dürüstlük anlayışına sahip olma ve bu değerleri korumak
durumundadır. Bir bilimsel araştırmaya katılanlar aşağıda özetlenen temel ilkelere kesinlikle
bağlı kalmak durumundadır:
1- Tasarımda, projelendirilmesinde ve sürdürülmesinde, yürütülmesinde en yüksek mesleki
standartlara sahip olmak,
2- Araştırma sürecinde ve bulguların kaydında, analizinde özeleştiri, dürüstlük ve açıklığı
elden bırakmamak,
3- Aynı konuda araştırma yapmış veya halen yapmakta olan diğer gruplara karşı saygılı
davranmak, onların emeğine saygılı olmak ve bu tavırları makale hazırlanması ve yazılması
sürecinde de sürdürmek, korumak (3).
Araştırma grubunun tümü bu anlayış ve tavırda olmak zorundadır. Dürüstlük ve açıklık temel
ilke olup bilimsel araştırmanın olmazsa olmazıdır.
Bilimsel dürüstlük, temelinde güven duygusunun bulunduğu bir anlayış olup toplum içinde
bilimcilere güven ve saygı duyulması önemlidir. Ayrıca bilimciler de güven ve dürüstlüğe
dayalı tüm değerleri korumalıdırlar (5). Bilimde ilerleme ve üretim güvene dayalıdır.
Tüm bilimsel yayınların denetleyicisi bilim kamuoyudur. Onların sorumluluğu asla göz ardı
edilemez. Bilimcinin sorumluluğu uzmanlık alanına giren konulardaki yayınları izlemek,
ortaya konulan savların, varsa yanlışlıklarını saptayacak biçimde incelemek ve yanlışlamak,
bilimsel ortamda ortaya koymak, tepki vermektir.
Okuyucu, bilgili, ilgili ve cesur olmak durumundadır. Bilimsel yanıltmanın saptanması veya
kuşkulanılması durumunda editöre mektup yazılmalıdır. Bu bilimsel dürüstlüğün gereğidir.
Zira yanıltıcı bir yayın tüm insanlığı yanıltma potansiyelini taşımaktadır. Akademik hayata
adım atan herkesin ilk başlarda duyduğu bir söz vardır: Bilim yayın demektir. “Yayınla ya
da yok ol” görüşü esastır. Ancak temel ilkelere, kurallara dikkat etmezse yayınladığı halde
yok olur. Bizim, araştırma disiplini kazandıracak bir araştırmacı eğitimi üzerinde titizlikle
durmamız vazgeçilmezdir. Burada araştırma disiplininden kastedilen; yeterince donanımlı
olmadan bir araştırma yapmaya kalkışma demektir. Donanımda sadece laboratuvar
olanakları kastedilmediği bilinmektedir. Bir araştırmayı yürütmeye gerçekten hazır mıyım,
bilgili miyim? Bunu yapmaya hakkım var mı? Yoksa hemen her araştırma önerisine kolları
sıvayıp atlayabilir miyim? Bu soru net olarak yanıtlanmadan araştırmaya başlanamaz.
YAYIN ETİĞİ
Her alan ve her insan için vazgeçilmez olan etik, bilimsel araştırma ve bilimsel yayının
olmazsa olmazıdır. Bilimin toplumda yer tutması, sürekli saygı görmesi ancak ve ancak bilim
dünyasında etiğin köklü yer etmesine bağlıdır. Tasarımdan verilerin toplanmasına, makalenin
yazılmasından okuyucuyla buluşması sürecinin tümünde yayın etiği vardır. Bilimde kendini
ifade etmenin tek yolu yayındır. Zira araştırma yayına dönüşmeden bir anlam ifade etmez.
71
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
“Yayınsız bilim ölüdür” (Gerard Piel). Yayınlanmamış bir çalışma bilimsel çevreler için
yapılmamış sayılır. Yayın etiği kapsamında araştırmacılar, yazarlar, editörler, yayın kurulları,
danışmanlar, destekleyen kurumlar (kişiler) ve bilim politikalarını belirleyenler, hatta okurlar
dahi yer alır.
Bilimsel yayınlarda etik yanıltmalar her ülkede vardır. En gelişmiş kurumlarda, çok ünlü
isimlerin etik yanıltmaları saptanmış, cezalar uygulanmıştır. Bilimde etik yanıltmalar öncelikle
bilim kültürünün, akademik ve yönetim kültürünün olmadığı ortamlarda, kurumlarda daha
yaygındır.
Bilimsel yayın etiğinde çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bunun ayırdında olan birçok
kurum ve kuruluş çeşitli önlemler almakta, etik dışı davranış tanımlamaları listeler
halinde belirlenmekte, yönergeler hazırlanmaktadır. Editörler ve yayın kurumları ilkeler
yayınlamaktadır. Ancak tüm yazılı kurallara, yönetmelik, yönerge ve belirlenen ilkelere karşın
etik sorunlar giderek artmaktadır. Denetleme düzeneği işlememekte, yaptırımlar yetersiz
kalmaktadır. Şurası bir gerçektir: altyapısız üniversitelerin kurulması ve açılması sürdükçe,
yayınlarda nitelik değil nicelik arandıkça, genç bilim insanı adaylarına bilimsel araştırma ve
yayın eğitimi verilmedikçe, “Akademik ve Yönetim kültürü” yerleşmedikçe, yönetici seçim ve
atamaları bu şekli ile sürdükçe, ayrıca kurumlar arası eşgüdüm sağlanmadıkça, etik yanıltma
sayıları artarak sürecektir. “Köşe dönücülük” gibi sosyal yaşamdaki ahlak erezyonu bilimsel
atama ve yükseltilmelere de yansımaktadır. Gelişmiş toplumlarda bilimsel sahtekârlık yapıldığı
saptandığında sahtekârlık yapanlar çok etkin bir şekilde yalnızlaştırılmakta ve dışlanmaktadır.
Bilimsel yanıltma yaptığı kanıtlanan kişiler bilim çevreleri içinde tüm itibarlarını kaybederler
ve en azından aynı ortamda çalışamazlar.
Bizim ülkemizde ise durum kaygı vericidir. Son 25 yıldaki yayın sayısı artışı ciddi olarak incelenirse
gerçeğin bir karabasan gibi üstümüze çöktüğünü görebiliriz. 17 Temmuz 2007 tarihli Nature
dergisinde “Türk fizikçileri aşırma (intihal) töhmeti altında” yazısı örtüyü araladı. Aralarında
yöneticilerin de bulunduğu 14 Türk fizikçinin 67 makalesi “e-baskı” arşivinden çıkarıldı.
Hatta 7 ekim 2007 sayılı Nature’de bu yönetici .......... “Aşırma? Hayır sadece iyi İngilizce’yi
ödünç aldık.” diyerek talanı tüm ayrıntıları ile doğrulamaktadır (6). Bu olay karşısında YÖK
ve üniversitelerin sessiz kalması acı vericidir. ODTÜ dışında ciddi bir tavır sergilenmemiştir ve
bu yönetici hala görevini sürdürmektedir. Bir başka örnek Matematik alanında olup hatayı
da birlikte kopyalama örneğinde öğrenci suçlu bulunup 2 yıl uzaklaştırılmış, tez yöneticisi
ise terfi edip bölüm başkanı olmuştur, yani fatura öğrenciye kesilmiştir. Son günlerdeki bir
örnekte ise …… Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) 2. Dairesi bir kararında genel cerrahi Doçenti
………….’nun şikayet konusu olan bir yayınında araştırma ve yayın etiğine aykırı hareket
ettiği, herhangi bir kuşkuya yol açmayacak şekilde ortaya koymuş ve ………………….
Hastanesindeki doçentlik kadrosuna atandırılmama işlemini tüm yönleri ile hukuka
uyarlı bulmuştur. …….. Hastanesinde görevli bu kişi (…………….) ……… Üniversitesi Tıp
Fakültesi Genel Cerrahi doçent kadro ilanına başvurmuş, jüri üyesi anabilimdalı başkanının bu
mahkeme kararını da bildiren olumsuz raporuna karşın üniversite yönetim kurulu 08.10.2009
tarihinde doçent kadrosuna atanmasını uygun bulmuş. 09.10.2009’da atanmıştır.
Aşırmacılığı kanıtlanan, öğretim üyeliği mesleğinden atılanlardan birisi en üst düzey
devlet memuru, milletvekili ve hatta bakan olabilmektedir. İsimleri uluslararası bilimsel
dergilerde ilan edilenler üniversitelerimizde idari görevlerini dahi bırakmamaktadırlar. Bilimsel
dürüstlük için yalnız bilim kurumları ve çevrelerinin tutum ve davranışları yetmemektedir.
Tüm yönetimlerin etik ilkelerine uyumu esastır.
72
TÜRK TIP DİZİNİ
Yayın etiği üzerinde yazmak, söz söylemek için önce yayından ve tabi ki yayına kaynaklık eden
araştırmadan söz etmek gerekir. Bizim çok köklü ve geçmişi zengin bir araştırma kültürümüz
olduğu söylenemez. Geçtiğimiz yüzyıl son çeyreğine kadar bilimsel yayın sayısı ve niteliği dünya
ölçeğinden çok gerilerdeydi. 1945–1981 arası toplam 2.460 yazı yayınlanırken, bu rakam 1990
sonunda 9.243’e ve 2000 sonunda 49.280’e ulaştı. 2009 yılına kadar bu sayı 95.411’e erişirken,
2008 yılında 24.764 taranan yayınla dünyada 18. sırada yeraldık. 2008 yılı yayınlarının %79’u
(19.318) bilimsel makaledir. 2007 yılında toplam yayın sayısı 19.698 olup, 14.803’ü bilimsel
makaledir. (7) Ayrıca 2000–2007 yılları ülkemiz ve tüm İslam Ülkelerinin ürettiği bilimsel yayın
sayısı karşılaştırıldığında; 55 İslam Ülkesince üretilen yayınların 3/5’i kadarını Türkiye’nin tek
başına ürettiği görülmektedir. (8) Son 25 yılda bazı atama ve yükseltilme zorlamaları ile yayın
sayısında artış görülürken maalesef etik dışı davranışların da arttığını gözlemekteyiz. Durumu
Yayın geçmişimiz kadar yayın etiği geçmişimiz vardır şeklinde özetleyebilirmiyiz?
Araştırmaların tasarımı, yapılması ve yönetilmesi, analizi, sunulması ve yayınlanması sürecinde:
* Dürüstlük ve açıklık ilkelerine uyulması,
* Diğer araştırmacıların fikir ve bulgularına saygılı olunması ve gerekli atıflarda bulunulması,
alıntıların etik ve bilimsel kurallara uygun olması
* Araştırmanın ve yayının her aşamasında objektif olunması,
* Yapılan araştırma ile ilgili mevcut yasa ve yönetmeliklere (ilaç araştırmaları, klinik araştırmalar)
uygun davranılması.
Bir çalışmanın fikir, proje, tasarım, çalışma süreçleri (deney, alan çalışması, anket vb.), analiz
ve yorum, sunum ve yazılım, son metni onaylama süreçlerinde yazarlık haklarına saygı,
ilkelere uygun olarak yazar sıralamasının çalışmaya başlamadan belirlenip tüm yazarlarca
imzalanması gerekir.
* Tezlerin yayınlanmasında yazarlık ölçütlerine uyulması
* Eseri yayınlayacak dergide editörün dürüst ve tarafsız olması, hakem seçerken titiz olması,
yayınlanmış eserde saptanan, yanıltmalara yaklaşımda dürüst olması
* Hakem(ler)in tarafsız ve dürüst davranması
* Okuyucunun bilimsel yayında tesbit ettiği aşırma, sahtecilik, çarpıtma, çoklu yayın vb.
yanıltmaları bildirmesi, yanlışlaması, takipçisi olması, bilimsel dürüstlük gereği cesur olması
temel ilkelerdendir. Yayın etiği yanıltmalarının yaygınlaşmasında en büyük etken okuyucunun
tutumu ve davranışlarındaki ürkekliktir. Cesur olanların başına çok işler gelmektedir. Ancak
bilim cesur olmayı gerektirir.
Araştırma kaynakların kullanımında ilkelere uygun davranılmalı, yayınlarda destek
veren kurumlar listelenip teşekkür edilmelidir. Her araştırma yayınlanmalıdır. Yayınlanmayan
araştırma hiçbir bilimsel değer taşımaz.
Bu ilkeler tüm çalışma grubunu kapsar. Yazarların tümü bu ilkelere uymak durumundadır (9).
73
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
Etik dışı davranışları ana başlıklar halinde aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
1- Korsanlık, Aşırma, yağmalama, hırsızlık (İntihal-Plagiarism)
Daha önce yayınlanmış bir eserin (kitap, makale, sanatsal uygulama) tümünü ya da bir kısmını
atıfta bulunmadan, kaynak göstermeden alarak kendi yayını gibi yayınlamak, kendisi adına
sunmaktır. Esas kaynaklara ulaşma zorluğu nedeniyle geçmişte sık görülen (Amerika ve
Avrupada basılmış kitapları çevirip kendi eseri gibi yayınlamak) bu etik dışılık, günümüzde
azalmış olmasına rağmen hala varlığını sürdürmektedir.(10) Bir rektörün eserinde aşırma
yapan ………. görevinde iken bu aşırmadan ceza almış ve öğretim üyeliği mesleğinden
atılmış, Ankara idare mahkemesine yaptığı itiraz reddedilmiştir. Bir başka söylemle idari yargı
meslekten atılmayı ilk aşamada onaylamıştır. Bir başka aşırma örneğinde ise rektör iken olay
ortaya çıktı. Rektör kendi kendini soruşturdu. Oysa Yükseköğretim Disiplin Yönetmeliği gereği
rektör hakkında soruşturmayı YÖK’ün yapması gerekir. Sonuçta kendinin haberi olmadan
isminin yayına konulduğuna karar verildi ve fatura ilk isme çıkarıldı. Sayın rektör 2008 yılında
yapılan rektörlük seçimlerinde en yüksek oyu (oyların %65’i) ve YÖK oylamasında ise 21
oyun 20’sini aldı. Cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak tekrar atandı. Tüm bilgiler basında
mevcuttur. Oysa ABD’de ulusal sağlık enstitüsü yağmalamayı insan öldürmek düzeyinde ağır
suç olarak kabul etmektedir (11).
Aşırmacılığın ortaya çıkarılmasında okuyuculara büyük görev düşmektedir. Okuyucu etiği
burada çok önemli işlev görmektedir. Okuyucu tarafından tespit edilen aşırma için suç
duyurusu yapılmalıdır. Aşırma en ağır etik dışı davranıştır. Beyinin, emeğin, bilginin etik dışı
bir eylemle el değiştirmesi, sahip değiştirmesidir.
Birçok öğretim üyesi kaynak gösterdiği sürece istediği oranda alıntı yapabileceğini
savlamaktadır. Yayınlarda bilimsel kurallara uymadan kabul edilebilir ölçüleri aşan alıntılar
yapmak etik dışı davranıştır. Bunun sınırı: yapılan alıntı asıl esere olan gereksinimi ortadan
kaldıracak ölçüye varmamalı ve yeni eserin bağımsızlığını ve özelliğini ortadan kaldırmamalıdır.
Yeni ürün özellik taşıyan ayrı bir eser olmalıdır. Alıntı yapma serbestisini çalıntı yapma
serbestisi haline getirmemek gerekir. Yayınlanmış bir çalışmadan yararlanırken o çalışma
bilimsel yayın kurallarına uygun biçimde kaynak olarak gösterilmelidir. Özetle şekle ilişkin
koşul: alıntının belli olacak şekilde yapılması “Aynen alınırsa tırnak içinde gösterilmesi gerekir”
Anlam olarak alıntı ise alıntı yapanın kendi cümleleri , anlatım üslubu ile aktarılmasıdır. Esas
ve şekle uygun olmayan alıntılara “Yolsuz alıntı” denir. Ancak şekil koşulunun ihlal edildiği
her durum yolsuz alıntı olup aynı zamanda aşırmadır. Aşırma suçtur ve Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu 71. madde 4. bendinde bu konuda özel hüküm getirilmiştir. “Evrensel bilim
kuramları, matematik teoremleri ve ispatları gibi önermeler dışında hiçbir yapıt tümüyle
veya bir bölümüyle izin almadan veya asıl kaynak göstermeden çeviri veya özgün şekliyle
yayınlanamaz” (12).
Aşırmacılığın ülkemizde de yaygın olduğu söylenebilir. Nedenlerinden bazılarını şöyle
sıralayabiliriz:
i- Eğitimde ilk yıllarından itibaren özgür düşünmeye, öğrenmeye, üretmeye değer
verilmemektedir. Ezbercilik, aktarma bilgileri öğrenmeyi önceleyen bir eğitim sisteminde kişiler
kendilerini araştırmak, irdelemek, çalışmak, zorlamak yerine hazıra konmayı yeğlemektedir.
74
TÜRK TIP DİZİNİ
ii- Az okuyan, az yazan, yapıtların geniş kitlelere ulaşma olanakları sınırlı toplumlarda ve böyle
ortamlarda aşırmacılık daha kolay olmakta, okuyucu denetimi yetersiz kalmaktadır.
iii- Son yıllarda giderek yaygın “köşeyi dönme” tutkusu bilim ve sanat kurumlarına da
bulaşmıştır.
iv- Atama ve yükseltilmelerde yayınlarda nitelikten ziyade, niceliğe öncelik verilmesi
aşırmacılığın yaygınlaşmasına neden olmuştur.
v- Üniversitelerde ciddi bir inceleme ve denetim sistemi olmadığından, aşırmacılığa yatkın
kişiler için uygun ortamlar oluşmaktadır.
vi- Yazar haklarını koruyan yasa ve uygulamaların yetersiz kaldığı bir ülkede aşırmacılık
göreceli olarak destek görmektedir. Aşırmacılık kovuşturulmazsa, kanıtlandığında yaptırım
uygulanmazsa, akademik yükseltilmelerde bir engel olarak görülmezse, çıkar sağlama yolu
yaygınlaşır.
Aşırmacılık: kokuşmuşluğun, yolsuzluğun en önemli belirtilerindendir. Önlenmesi için bilinçli
çaba ve sorumluluk gerektirir. Her bir birim yada kuruluşta aşırmacılığa karşı bilinçli savaşım,
ancak kurumların kendi çabaları ile olanaklıdır (13).
Darülfünun 31 Temmuz 1933’te kapatılıp 1 Ağustos’ta İstanbul Üniversitesi kurulurken
dönemin Milli Eğitim bakanı Dr. Raşit Galip “İntihal” kavramı “Basit bir tercüme bile tez
olarak kabul ediliyordu ve bu yüzden şahsi tetkik ve telif, kıymetçe hiçe indirilmişti” şeklinde
yaklaşmaktaydı. Darülfünun’un durumunu böyle tesbit ediyordu. Istanbul Üniversitesinde
görev yapan Hukukçu Prof. Dr. Ernst Hirsch bazı Türk meslektaşlarının “eserin bütününe
adım verecek boyutta intihaller bildirmektedir. Prof. Dr. Hirsch bilimsel aşırmalara karşı büyük
mücadele vermiş hatta “Telif hakları Kanun taslağı’nı (1941) hazırlayarak 1951’de yürürlüğe
girinceye kadar öncü çalışmasını sürdürmüştür.
Türkiye’de üniversite tarihinde aşırmacılığa dikkat çeken ilk belge 12.5.1938’de, Cerrahpaşa’da
çalışan, genel cerrahide, Prof. Dr. Rudolf Nissen tarafından Tıp Fakültesi Dekanlığı’na hitaben
yazılan raporda görünmektedir. Yıllık akademik etkinliklerin yazıldığı raporunda “intihal” suçu
işlenmesinden duyduğu rahatsızlığı belirtmiştir. “Kliniklerde çalışanlara verilen şeref rütbeleri
(akademik ünvanlar), yayınlanmış eserlerin özetlemelerine dayanmaktadır. Ancak bu eserleri
çevirerek kendi eseri gibi göstermek, manevi bir hakka tecavüz olduğundan, dünya bilim
çevrelerindeki usullerle cezalandırmayı gerektirir.” şeklindeki raporuna uyulanacak kararları
tek tek ilave etmiştir. (14)
2-Sahtecilik, uydurma, (fabrication):
Kuru laboratuvarcılık (dry labbing) masa başı araştırma (desk research) gibi deyimlerin
karşılığıdır. Kişi hiç araştırma yapmadığı halde, araştırmaya dayanmayan veriler üreterek, çok
uygun yöntemler kullanmış ve çok uyumlu veriler elde etmiş gibi sözde bilimsel araştırma
sonuçları sunar ya da yazar. Hatta bu hayal ürünü çalışma sonuçlarına bilimsel ve ekonomik
destek de verildiğinin örnekleri çoktur. Dünyanın en saygın üniversitelerdeki bilimcilerin,
75
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
yaptıklarını savladıkları araştırmaların en saygın dergilerde yayınladıktan sonra uydurma
verilere dayandığı, deneylerin bilgisayar ortamında oluşturulduğu saptanan örnekler de
vardır (10). Para karşılığı makale yazan dergilerde uydurmacılık daha sık görülmektedir.
………… Anabilim Dalında Prof. Dr. …….. ve Yard. Doç. Dr. ………..’nın ikisinin araştırmacı
olduğu “The effects of …………… ………………… …………………… ……… ….” isimli
çalışma ………..’de poster olarak sunuma kabul edilmiş ancak yazarlar toplantıya katılmamıştır.
Bu araştırmanın ………… Üniversitesi etik kurul ve deney hayvanı yetiştirme merkezi
kayıtları bulunmadığından nerede yapıldığı sorgulanmış, dekanlıkça yapılan incelemede
yalnızca Prof. Dr……………’ün ifadesi alınmış ve onun iddiasına göre: araştırma Almanya
Erlangen Friedrich Tıp Fakültesinde yapılmış, deney hayvanları burada temin edildiğinden
bahisle savunma yapılmıştır. Ancak Alman araştırmacının sunuda ismi olmadığı gibi iki Türk
araştırmacı o tarihlerde hiç Almaya’ya gitmemişlerdir. Dekanlık ikinci araştırmacının tanıklığına
dahi başvurmamıştır. Oysa ikinci isim çalışmada hiç haberi olmadığını belirtmektedir. Sonuç
olarak bu çalışmanın masa başı fabrikasyon ürünü olduğuna dair herhangi bir kanıt
tespit edilememiştir diyerek dekan soruşturmayı bitirmiştir. Burada Türkiye sınırlarını aşarak
Friedrich Üniversitesi de sahteciliğe karıştırılmak istenmektedir. Buna etik yanıltma demek
dahi yetmez.
3- Çarpıtma, Saptırma veya aldatmaca (falsification):
Bilimsel sonuçları ve verileri, istemli olarak değiştirmektir. Deney verileri veya çalışma sonuçları
üzerinde bazı istatistiki maniplasyonlar yapılması ya da sonuçların uygun olanlarının alınıp,
istenmeyen sonuçların (uygun olmayan) ise atılmasıdır. En sık sahtecilik istenmeyen verilerin
atılmasında yapılır çünkü bu sahteciliği ortaya çıkarmak zordur.
Çarpıtmabaşlıklar halinde:
a) Araştırma kayıtlarını ve elde edilen verileri tahrif etmek, değiştirmek,
b) Kullanılmayan gereçleri, cihazları ve yöntemi kullanmış gibi göstermek,
c) Araştırmanın veya uygulamanın yöntem ve sonuçlarını kasıtlı olarak değiştirmek,
d) Araştırma hipotezine uymayan verileri değerlendirme dışında tutmak,
e) Araştırma ve uygulamaların niteliğini bozacak şekilde olduğundan farklı sunmak
f) 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu ve onun değişen 4110 sayılı maddelerine aykırı
davranmak (9).
4- Yayın tekrarı, Çoklu yayın (Duplikasyon):
Yinelenen yayın(lar), aynı verilerin ve sonuçların birden fazla yayında yayınlanması olan bu
etik yanıltma türü, basit değil aksine ciddi boyutlara ulaşan bir eylemdir. Bu durumda; tüm
araştırma makalesi iki ayrı dergide yayınlanabileceği gibi farklı dillerde de yayınlanmaktır.
Atama ve yükseltilmelerdeki yayın baskısı kişileri zorlamakta özellikle fakülte dergileri buna
çok uygun ortam oluşturmakta, çoklu yayınların yolunu açmaktadır.
Ciddi dergiler yazarlarından söz konusu makalenin başka dergide yayınlanmayacağına ait
“yazılı olur” alırlar. Yabancı dilde yayınlanmış bir makaleyi Türkçeye çevirip yayınlamak “ilk”
yayınlandığı derginin izni ve bunu Türkçe dergide belirterek olmalıdır.
76
TÜRK TIP DİZİNİ
Özgün bir makalenin kısa özetini, ilk makaleyi basan derginin editöründen izin alarak, başka
bir kaynakta veya dilde yayınlamak olabilir, ancak makalenin tümüyle, hangi dilde olursa
olsun birden fazla yerde yayınlanması etik dışıdır (10).
Aynı araştırma ya da makaleyi, editörden izin almadan veya yayın organına gönderilen
derginin editörüne bilgi vermeden yayınlamak etik dışıdır. Eğer yayın içeriği çoklu uzmanlık
alanını içeriyorsa, yayının farklı dilde yayınlanmasın da yarar görüldüğünde ve diğer benzer
durumlarda: ilk yayın organından izin alınması ve ikinci yayında ilk yayın yerine ilişkin
bibliyografik bilgilere yer verilmesi halinde çoklu yayın sayılmayabilir.
Bu yayın tekrarı yoluyla etik yanıltma en sık olarak “kongre bildirileri” türünde görülmektedir.
Poster, özet, kongre bildirisi çoklu yayın sayılmayabilir. Bir araştırma sonuçlarını kongrekongre
gezdirip, sunan ve herbir sunusunu bilimsel performans olarak değerlendirmek
isteyen, bilim jürilerini yanıltmayı hedefleyen anlayış giderek artmaktadır. Bir çalışmanın
uluslararası ve ulusal iki kongrede sunulması, aynı özetin yayınlanması, kabul edilebilir ancak
atama ve yükseltme ölçütlerinde ayrı ayrı değerlendirilmemesi gerekir.
Eğer bir poster özgün bir konuya sahipse birden fazla kez katılımcılara sunulması ve tartışılması
doğal olabilir. Ancak bunun sınırı olmalıdır (15). Bir poster sunulduğu kongrede eğer eleştiri
almışsa ve daha sonra poster bir yayına dönüşürken katılan yeni bilgi ve emeklerle bağlantılı
bir şekilde ad sıralamaları değiştirilmişse, bu savunulabilir.
Kongre enflasyonu üzerinde de düşünmemiz gerek. Neden araştırmacılar kendilerine ödenen
maaşın çok üstünde bir masrafla kongreye gidiyor; Tabi ki buna bir çözüm buluyorsa (bir şekilde
kongreye katılım desteği bularak) ve sonrada bari boş gitmeyelim demektedir. O zaman gezici
posterle o kongre senin, bu sempozyum benim dolaşır. Derneklerin sayısı ve buna koşut
olarak kongre, sempozyum gibi bilimsel toplantıların da sayısı arttı. Bu bilimsel etkinliklerde
sunulan “bildiri” sayısı da arttı. İlk bakışta bunların hepsi sevindirici görülebilir, Fakat görüntü
biraz netleşince bir çok olumsuzluk da birlikte görülmektedir. Burada bildiri hazırlamanın
etik, teknik, kültürel gereklerinin yerine getirildiği şüpheli durumlar olabilmektedir, örneğin
çoğu kıdemli araştırmacının (Prof., Doç.) çalışmaya katkı vermemesine rağmen isimlerine yer
verilmesi gibi.
Bir yayın birden fazla yerde yayınlanabilir mi?
Kesinlikle hayır. Bunun tek istisnası şu olabilir. İngilizce de yayınlanmış bir yayın, o kadar
önemlidir ki, Türkiye’deki bir dergiden de davet almıştır. Türkçede de okuyucuya ulaşması için,
o zaman elbette sahibinden izin alarak, dipnotla belirterek yayınlayabilirsiniz.
Bir özgün çalışma; bir dergide yayınlandıktan sonra veri kayıtları geliştirilerek (>%50),
orijinal verileri farklı bir hipotezi kanıtlamak ya da reddetmek amacıyla bir başka
yönden analizi, özgün makaleyi kaynak olarak vermek koşulu ile duplikasyon sayılmaz.
Aşağıdakiler normal kabul edilebilir:
a. Uluslararası kongrelerde sunulan yada uluslar arası dergilerde yayınlanan bir çalışma
ulusal kongrede bildiri olarak (sözlü veya poster) sunulabilir. İkinci yayının farklı
77
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
okuyucu kitlesine yönelik olması gerekir. Ayrıca yayınlar arasında bir süre olmalıdır.
b. Çalışma yayınlanmadan önceki ön tanıtım (kongre sunumları) olabildiğince az
olmalıdır. Araştırma sonuçları bir bilim dergisince kabul edildikten sonra kongrelerde
sunumu daha uygundur (3).
c. Birden fazla sunumlarda (sözel veya poster) önceki sunum ile ilgili bilgiler kongre
başkanlığına bildirilerek düzenleme kurulu tercihine bırakılmalıdır. Ayrıca özet
bildiriminde bu bilgi yazılı olarak iletilmelidir.
d. Bir makale yalnızca bir dergide yayınlanabilir (ulusal veya uluslararası), ikinci yayında
ilk yayın dipnot olarak belirtilir ise çoklu yayın sayılmaz. Ancak veri ve yorumlar aynı
olmalıdır. Çalışma devam ediyor ve ilk yayın ön rapor şeklinde ise çalışmanın kesin
sonuçları bir başka yayın olabilir.
e. Özelikle “bilimsel toplantı kirliliği” denilen çok sayıda kongre düzenlenmesi,
bu kongrelere bildiri kabulü ciddiyetindeki bazı vurdumduymazlıklar en önemli
nedenlerdir. Yazarın tek bir çalışmayı kongre-kongre gezdirmesi, herbir sunumda puan
beklentisi, bazen özet kitabında yayınlanmasını yeterli bulup kongreye katılmaması
ve bunu bilimsel yayın olarak sunması karşılaşılan olaylardır. Ayrıca bildiriyi
sunduktan sonra toplantı salonunu terk etmesi (bildiri tartışması aşamasında salonda
bulunmaması) bir başka etik kusurdur.
5- Dilimleme, bölerek yayınlama (salamizasyon):
Bir araştırmanın sonuçlarını, o araştırmanın bütünlüğünü bozacak şekilde, yapay bir
şekilde bölerek birden fazla yayın çıkarmaktır. Oysa o araştırmayı niteliği bozmadan tek bir
makale olarak yayınlamak gerekir.
6- Yazarlık Hakları:
Yazarlık hakkı sadece metin yazarının değil, araştırmaya katkı yapan ve katılan tüm kişilerin
adlarının sıralanmasıdır. Araştırmaya başlarken yazarlık ve sıralaması bir yazılı protokol ile
belirlenmelidir.
Armağan-konuk yazarlık (gift-guest authorship), hayali-sanal-gölge yazarlık (ghost
authorship), onursal yazarlık (honorary authorship) en çok görülen yazarlıkta etik sorunlardır.
Aktif olarak çalışmaya katkısı olmayan kişilerin yazarlar arasına katmak, araştırmanın
tüm aşamalarında aktif katkısı olan bilimcileri yazarlar arasına katmamak, yazar sıralamasını
gereksiz ve uygun olmayan bir şekilde değiştirmek, bilimsel bilginin sunumu ile aynı
çalışmanın makalesinde, yazar çıkarmak, ciddi etik yanıltmalardır. Tüm yazarlar yazılıma katkı
sağlamalı, bir yazar yazarlık sorunlarını üstlenmelidir.
Haberi olmadan yazar listesine alınmak: Bilim etiği eğitim ve bilincinden yoksun, bilim eşiği
düşük bazı araştırmacılar; yazarlar listesini zenginleştirmek, yayına ağırlık kazandırmak,
yayınlanmasını sağlamak ya da bilerek karalanmasını sağlamak için özellikle kıdemli, itibarlı
araştırmacıları listeye almaktadır. Ülkemizde çok ciddi unvan sahibi bazı bilimciler bu duruma
düşmüştür. Bunu önlemenin tek yolu yazarların tümünün imzaladığı yazılı belge olmasıdır.
78
TÜRK TIP DİZİNİ
Ülkemizde en sık görülen bilimsel yanıltma tiplerinden birisi yazar haklarının ihlalidir. Bunu
önlemek için birçok ciddi dergi, yazarlardan tüm sorumluluğa katıldıklarına yönelik belge
istemektedir. Vancouver antlaşmasına göre bir bilimsel yayında yazarlar arasında bulunmak
için;
i- Çalışmanın planlama, tasarım, analiz ve yorumlamasına katkıda bulunmak,
ii- Yayını hazırlamak veya önemli oranda beyinsel katkı ile düzeltmek,
iii- Yayınlanacak son haline onay vermek (10).
Sadece verileri toplamak, fonları sağlamak, bölüm başkanı olmak, araştırıcının dostu, eşi,
arkadaşı olmak çalışma grubunu denetlemek, istatiksel değerlendirmeler yapmak başkalarının
çalışmasına sadece yazım aşamasında katkıda bulunmak yazarlık hakkı doğurmaz (12).
Danışman veya editörden geri dönen, yapılması istenilen incelemenin, düzeltmenin masa
başında yapılıp geri gönderilmesi yazarlıkta etik dışılıktır. Burada bazen veri değiştirmek,
çarpıtma görülmektedir.
Bilimsel yayınlarda yazarlar sorumluluklarını bilerek ya da bilmeyerek aşmaktadırlar. Bazı
saptamaları açıklamak gerekirse:
Bilimsel yayınlarda sürekli kendi yayınlarına gönderme yapmak, atıfta bulunmak etik dışı
davranıştır. Özellikle ülkemizde yapılan yayınlarda sürekli yabancı yayınları kaynakçada
gösterip aynı konuda Türkiyede yapılmış yayınları göstermemek, hiç değinmemek etik dışı
olarak yorumlanabilir.
Belirlenen ilkeler çerçevesinde hakkı olanların hepsi yazar olmalı, yazarlığı hak etmeyen diğer
katkılara teşekkür edilmelidir.
Tezlerden üretilen makalelerde yazarlık belirli ilkelere bağlıdır. Tez yapanındır, makalede
birinci yazar öğrencidir. Tez yöneticisi ya da yöneticileri katkıları oranında yazar olarak
sıralanabilir. Tez öğrencinin fikri ve çalışma öğrenci tarafından yapıldı ise bu temel ilke
geçerlidir. Ancak fikir danışmanın, çalışmanın çoğunluğu danışman tarafından yapılmış ve
analiz yapılarak makale danışmanca yazılmış ise birinci isim danışman, öğrenci ise ortak yazar
olur.
Tez bittikten sonra öğrenci tezden makale yazmaz, tez danışmanı yeterli çaba göstermesine
rağmen öğrenciye ulaşamaz (öğrenci kurumdan ayrılmıştır) ise makalede yönetici ilk isim
olabilir. (16) Ayrıca editörler tarafından düzeltme isteği belirli bir süre geçmesine karşın
öğrenci tarafından yapılmazsa ve tez yöneticisi düzeltmeleri yapıp sorumlu yazar olur ise ilk
isim de olabilir.
Tez aşırma: Fikir, proje, yürütülmesi ve yazılımına katkı sağlamadan bir başkasına ait tezi
makale olarak yayınlamaktır. Hazır bir tezin makale olarak yazılımı yazarlık değildir. Burada
tez sahibinin adının yayında yer alması sorunu çözmez. Bu konuda verilmiş bağımsız yargı
kararları vardır.
79
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
7-Destekleyenleri belirtmemek, teşekkür etmemek:
Destek alınarak yürütülen araştırmaların yayınlarında destek sağlayan kişi, kurum ve
kuruluşa, araştırmaya verdikleri katkı bağlamında teşekkür edilmemesidir. Destekleyenlerin
belirtilmesi etik bir sorumluluktur. Ayrıca bir denetim sorunudur. Zira araştırmanın yapılması
aşamasında veya ulaşılan sonuçlarda destekleyenlerin yönlendirici etkilerinin olup
olmadığının saptanması açısından önemlidir.
8-İnsan-Hayvan etiğine saygısızlık:
İnsan ve hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda evrensel etik kurallara uymamaktır.
İnsan ve hayvanlar üzerinde klinik-ilaç-uzay-kozmotik vb. her türlü araştırma etik kurulların
izin ve denetimine bağlıdır. İnsan ve hayvanlar üzerinde yapılacak her türlü araştırmanın
tüm detaylarını (tasarım, protokol, çalışma izni verilmesi, çalışmanın süreçlerini izleme ve
sonuçlarını incelemek gibi) incelemek, onay vermek, denetlemek, özetle deneklerin haklarını
korumak, zarar görmelerini önlemek, aydınlatılmış onamdan emin olmak gerektiğinde
tedavilerini sağlamak etik kurulların görevidir. Artık tüm saygın dergiler yayın için gönderilen
makalelerin kabul şartı olarak etik kurul onay belgesi istemektedir (10).
Helsinki Bildirgesi ilkelerine saygılı davranılması esastır.
9-Kaynakların taraflı seçilmesi:
Makalenin tartışma bölümünde makalenin konusuyla ilgili destekleyici ya da aksi yöndeki
çalışma makalelerinin kaynak olarak verilmesi gerekir. Eğer yalnızca kendi sonuçlarını
destekleyici makaleleri kaynak gösterip aksi yöndeki çalışmalara atıf yapmaz ve göstermez
ise bu taraflı yazılımdır.
10-Taraflı Yayın :
Bilimsel araştırmalara ekonomik destek sağlayan ticari kurumlar ile araştırma grubu
arasındaki çıkar ilişkisi taraflı yayın nedenlerindendir. Burada çalışmanın bilimsel tarafsızlık
içinde yürütüldüğü ve sonuçların temel verilere dayandığı, araştırmacıları herhangi bir çıkar
sağlamadığı konusu açıklık kazanmalıdır. Buradaki çıkar ilişkisi: çalışma sonuçlarının yurtiçi
veya yurtdışında sunulması, sonuçların sunulması-yayınlanması aşamasındaki yardımlar,
bölüme-laboratuvara yapılan katkılar en masum olanlarıdır.
11-Etik Yanıltmalarda Editörler, Danışmanlar:
Bilimsel yayınlarda etik dışı davranışta dergi editörlerine büyük görevler düşmektedir. Burada
yayın için gönderilen makalelerin dikkatle gözden geçirilmesi, konuyla ilgili uzman hakemlere
gönderilmesi, derginin yayın felsefesi ve bilimsel ortam gelişmesine katkı sağlanması, hakem
(danışman) belirlemesi, makalelerde düzeltme yapılması, araştırma verilerinin korunması,
inceleme ve yayınlama zamanın iyi kullanması ve dergide yer alan yanlışlıkları yayın yoluyla
düzeltmesi gibi etik ilkeler esastır.
80
TÜRK TIP DİZİNİ
a) Yayın sorumlusu tarafsızlığının en önemli ölçütlerinden birisi hakem (danışman) seçimindeki
tutumudur. Danışman belirlerken bilimsel gereklerin dışına çıkmak etik dışıdır.
b) Editörler yazarlardan düzeltmeler yapılmasını isterken kendileri de düzeltme yapabilirler.
Makalenin sahibi yazar(lar)dır. Editör yazıyı kendi yazısıymış gibi görmemeli, editör tarafından
yapılan düzeltmeler ise kesinlikle araştırmanın özüne dokunmayan özellikte olmalıdır.
c) Editör, yazarların verilerini korumaktan sorumludur.
d) Editörler belirli bir yazıyı engellemesi veya geciktirmesi etik dışı davranış olarak
yorumlanabilir.
e) Salt bilimsel amaçla çıkan dergilerde bilimsel yayın etiğine daha da titiz davranılmaktadır.
Bu dergilere maddi destek veren kuruluşlar açıkça belirtilmelidir.
f) Editör dergide yer alan yanlışlıkları yayın yolu ile düzeltmelidir. Yayınlanmış her türlü etik dışı
çalışmayı duyurmalıdır. Bu tür yazarların çalışmalarının da artık ciddiye alınmaması, sonuçlara
inanılmaması bir bilimci için en ağır ve caydırıcı cezadır.
Danışman öncelikle bilimsel tarafsızlığını korumalıdır.
g) Değerlendirmeyi geciktirmek, değerlendirmeye yeterli zaman ayırmamak ve özensiz
değerlendirme yapmak etik dışıdır.
h) Değerlendirmelerde gerekçeleri yazmak etik bir zorunluluktur.
i) Eğer danışman kendisine gönderilen bilimsel çalışma ile ilgili bir araştırma yapıyor ise
danışmanlığı derhal reddetmelidir. Bunu yapar iken zaman açısından etik davranmalıdır. (17).
Bilimsel yayınların okuyucuya ulaşmasında çok ciddi rolleri ve sorumlulukları olan
danışmanlarca bir makalenin makul sürede ve gerçekçi beklentilerle değerlendirilmesi
gerekir.
81
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
BİLİMDE ETİK DIŞI DAVRANIŞ NEDENLERİ
Bilimde etik dışı davranış, yanıltma saptandığında özellikle araştırmacılar, daha sonra
araştırmacıların (çok merkezli olabilir) kurumları, bilim çevresi, destekleyen kurumlar ve en
fazla da toplum zarar görür. Bilime, bilimsel düşünceye güven sarsılır. Bilimsel kurumlara
destek azalır. Toplumda bilim ve aklın egemen olmasına yönelik temel felsefe zedelenir.
Bilimsel aktivitede bulunmayı amaç edinen insanlar öncelikle etik ilkeleri iyi bilmek
zorundadırlar. Bilimde kolaycılık ve bedavacılığa asla yer yoktur. Bilim hak etmeden kimseyi
ünlü, namlı, sanlı-şöhretli yapma yolu değildir. Normal süreçte hiçbir sonuç elde edilmeyebilir
ama bir büyük değer korunmuştur: dürüstlük, bilimde etiğin tüm değerleri dürüstlük
üzerinedir. Bilimsel yanıltmalar, sapmalar işte bu kırılmadan başlar. Bilimciyi zorla dürüst
yaparsanız, yapmaya çalışırsanız, doğru çizgiye getirme çalışır iseniz bu etik tanım değildir.
Korkudan etiğe saygı etik değildir. Etik dışılığın gerekçesi olamaz. Bir rektör adayı kendisine
sorulan “bıçak parası alıyormuşsunuz, bunu neden yapıyorsunuz?” sorusuna: “Biri yurt dışında
olmak üzere iki çocuk okutup da almayanın alnını karışlarım” demiş, sonra rektör olmuştur.
Bilimde etik dışı davranış öncelik eğitimsizlikte olmak üzere yükselme hırsı, bilimsel
niteliği yayın sayısı ile ölçme, ekonomik öğeler, elde edilen desteği kaybetmeme, atama ve
yükseltilmelerin yayın sayısına ve belli standartlara bağlanması, yetersiz olanakları olanların
mevki, makam kapmak için yaptıkları yanıltmalardır.
Bir araştırmada yanlış gözlem, dikkatsizlik, kayıt tutmada yetersizlik gibi özensiz tutum ve
davranışlara bağlı hatalı sonuçlar olabilir ve bu araştırmanın yayınına da yansıyabilir. Burada
esas olan kasıt olup olmadığıdır. Eğer kasıt var ise yanıltma, kasıt yok ise hata olarak kabul
edilir.
Yayında etik dışı davranış nedenlerinden bazıları:
1. Etik eğitim eksikliği: Bilimsel yaşama giren kişiye; bilimsel araştırma nasıl yapılır, sonuçlar
bilimsel yayına nasıl dönüşür, bilimsel yayın nasıl yapılır, bilim etiği nedir, kapsamı, incelikleri,
sonuçları nelerdir, etik yanıltmalar bilim dünyasını ve toplumu nasıl etkiler vb. konularda
yeterli eğitim verilmelidir. Bilimsel araştırma disiplini hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan
bilimci adayları önündeki eğiticilerin yaptıklarını doğru olarak kabul etmekteler. Eğitimciler
acaba ne kadar MENTÖR? Prof. Dr. Yücel TANGÜN’ün söylediği gibi ülkemizde “Hoca çok,
mentör yok” .
Bir Bilimsel Araştırma ekibini yöneten, proje sorumlusu olan kişi, araştırma etiği eğitiminden
de sorumlu olmalıdır. Öncelikle henüz tasarım aşamasında ekipte görev alacakları seçerken
etik değerlere dikkat etmeli ve gereğinde etik eğitimi planlamalıdır.
2. Akademik atama ve yükseltilme ölçütleri: Adaylardan istenilen bilimsel performans ve
yayın sayısı etik dışı davranışlarda çok önemli bir etmendir. Ancak bu beklentiler, bilerek etik
yanıltmaya asla gerekçe olamaz.
a) Üniversitede veya diğer araştırma kurumlarında yüksek yer edinme, eşitleri arasında kabul
82
TÜRK TIP DİZİNİ
görme ya da onları geçme güdüsü bilimsel etiği en ciddi çiğneme nedenidir. Burada yazarlık
sorunları (armağan yazarlık, hayalet yazarlık, sanal yazarlık), yazarların anlaşarak yayın ve atıf
sayısını arttırma amaçlı birbirlerini yazar listesine eklemesi gibi etik dışılık sözkonusudur.
b) Gençlerin hızla yükselme güdüleri onları; uydurmacılık, çoklu yayın, dilimleme-bölerek
yayınlama, sahtecilik ve aşırmacılık gibi etik dışı davranışlara götürebilir. Üne kavuşma ya da
onu koruma güdüleri; (Hollywood sendromu) deneyimli ve alanında kabul görmüş kişileri de
etik dışı davranışa götürebilir.
c) Akademik ortamda yayın yapma baskısı en önemli nedenlerden birisidir. “Ya yayınla yada
yok ol” tüm dünyada bu konudaki en ciddi baskıdır. Yeterli araştırma olanakları olmayan,
alt yapısı (bilişim teknolojileri, kütüphane, laboratuar, deney hayvanları üretim merkezi v.b.
) eksik kurumların üyeleri, akademik yarışta geri kalmamak için bu yola sapmaktadırlar. (10)
3. Yöneticilerin etik tutumu: Yönetimin etik bilgisi ve tutumu önemli diğer bir faktördür. Bilim
kurumları yöneticileri ( YÖK, Üniversiteler arası kurul, Üniversite Rektörleri, Dekanlar, Müdürler,
TÜBİTAK, TÜBA) bilimsel değerler ve etik İlkerler konusunda kararlı ve açık olmadıkları sürece
etik davranışlar ne yazıkki artarak sürecektir.
Üniversite yöneticilerinin seçimle belirlenmesi, Rektörün seçilmek için oy
gereksiniminde olması, “Sayın seçmenlerini” hoş tutması gerektirdiği, oy sahiplerinin
atama ve yükseltilme bekleyen gruplardan (özellikle yardımcı doçent) oluşması, senato
sayısal ağırlıklarının deneyimsiz ve akademik olarak donanımsız kişilerden oluşması,
üniversitenin belirlediği atama alt eşiğini tutturamayanların atanması gibi bilim
kültürü eksikliği ve yasa dışı jürilerin kurulması sürdükçe etik dışılıkta sürecektir. (2)
Rektörlük seçimleri kooperatif başkanı seçimlerine dönüşmüştür. Ayrıca ve kesinlikle
siyasetçiler Rektör atamasına karışmaktadır. Üniversiteler ve rektörler, parti, milletvekili, bakan
vb. vesayetinden kurtulmalıdır.
4.Bilim kültürü, araştırma etiği, yayın etiği ilkelerinin yerleşmediği kurumlarda; yönetimlerin
hukuka, etik ve akademik kültürel değerlere uymadığı ahlaki değerlerinin aşınmaya başladığı
ortamlarda etik dışı davranış yaygınlaşabilir.
Bilim kurumlarında “Akademik kültür” yetersiz ise bilimde etik dışılık da fazla olmaktadır. Eğer
kurumda araştırma-eğitim/öğrenim konularında derinliği olmayan, bilgi ve deneyimi eksik,
donanımsız, bilimsel tartışma ve akademik etik-özgürlük-özerklik-liakat kavramları yetersiz
ise etik dışı davranış da yaygındır.
5. Ruhsal hastalıklar, Bazı psikiyatrik bozukluğu olan kişiler etik dışı davranışlar
sergilemektedir. Bu bilinçli olmaktan öte bir zayıflıktır (3). Bilimde hiç yeri olmayan “kibirli” bazı
kişiler yazarlık, bilimsel gönderme, kaynakça göstermede etik dışı davranışlar yaparlar (18).
6. Dış baskılar, Araştırma projelerini destekleyen Kurumların, fon yöneticilerinin zoru ile
hızlı yayın yapma beraberinde ciddi hatalar da getirebilir. Araştırmacılara verilen ekonomik
desteğin, burs ve fonların, sanayi desteğinin kesilmesi olasılığı etik dışılığa zorlayabilir.
83
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
BİLİMDE ETİK DIŞI DAVRANIŞA KARŞI ÜLKEMİZDE NELER YAPILMAKTADIR?
Etik bir kurallar manzumesi olarak tanımlanabilir. Ancak bu kurallar yasalar gibi yazılı ve kesin
sınırlar, koşullar içermemektedir. Zira zamana, bilimsel gelişmeye, toplumsal gereksinmeye
bağlı değişimler içerebilir. Bilimsel ve teknolojik gelişim beraberinde etik sorunlar da
getirmektedir. Yeni etik tanımlar ve sorumluluklar yaşamımıza girmektedir. Ancak temelindeki
“iyilik etme”, “adil davranma” (10), “kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmama”
altın kuralları değişmez. Yasal bir sınır getirmek, yaptırımları bu bağlamda gerçekleştirmek
zor olmakla birlikte bir gereklilik de olabilir.
Kurumlardan, yasalardan korkulduğu için etiğe saygı etik değildir. Kurumlardan, yasalardan
korkulduğu için etiğe saygı göstermek, uymak, etik değildir. Özünde bunu sağlamak
birçok öğeye bağlıdır. Toplumsal bilinç, doğru-yanlış kavramı, iyilik-kötülük, en önemlisi
de aydınlanma ve özgürlük kavramları yanında nitelikli eğitim, adalet duygusu temel
belirleyicilerdir.
Etik dışı davranışta bulunanlara uygulanan yaptırımlar 2000’li yıllara kadar yok denecek
düzeyde azdı. Özellikle yasal altyapının ve kurumlar arası (Yükseköğretim Kurulu, TÜBİTAK,
TÜBA) eşgüdüm olmaması, en önemli eksikliklerdi. Ayrıca bu kurumlarda etik kurallar da çok
geç kuruldu, bazıları başlangıçta iyi örnekler veremediler. TÜBİTAK sempuzyumu 1991’de
yapıldı. YÖK 1995’te yönetmelik değişikliği yaptı. Üniversiteler arası kurul 2001’de Doçentlik
Sınavı Etik Komisyonu’nu kurdu, TÜBİTAK etik kurulu 2001’de kuruldu. TÜBA Bilimsel
Araştırmalarda Etik ve Sorunlar kitabını 2001’de yayınladı. Böylece ülkemizde etik duyarlılık
ve farkındalığın arttığını görmekteyiz. Ayrıca Sağlık Editörleri Gurubu oluşturularak ilkeler
belirlenmeye başlandı. Ancak, aynı yıllarda etik yanıltma suç duyuruları uluslararası boyutta
yayınlanmaya başlandı. Suç duyurularının sayısı arttı.
Üniversitelerarası kurul (ÜAK), etik komisyonu tarafından hazırlanan ve kurulca onaylanmış
bir yönerge bulunmaktadır. Üniversiteler içinde de etik ilkeleri belirleyenler ve etik dışılıkları
tanımlayanlar var.
1 Eylül 2000 tarihli doçentlik sınav yönetmeliği 11 ve 12. maddeleri Etik İhlaller konusunu
içermekte ve Etik Komisyon kurulması, görev ve yetkilerinin kapsamakta idi. Çok ciddi
çalışmalar yürüttü.
Bu komisyon çalışmaları ile 2004 – 2007 yıllarında toplam 434 başvuruyu incelemiş, 289 dosyayı
iade etmiş, 109 dosyaya çeşitli cezalar önermiştir ve ÜAK tarafından onaylanmıştır. Sözkonusu
ceza gerekçelerinin çok büyük bir bölümü, bilimsel yayın etiği ilkelerine aykırı davranıştır.
En fazla görülenler: makul ölçüleri aşan alıntılar yapmak, haksız yazarlık, duplikasyon,
dilimleme gibi yayın etiği yanıltmalarıdır. Aşırma dışındaki etik yanıltmalara ağırlığına göre
ya da birkaç etik dışılığın birlikteliğine bağlı olarak 1-3 yıl arası doçentlik sınavına girmeme
cezaları verilmiştir. Aşırma ve sahtecilik de öğretim üyesi mesleğinden atılma, çarpıtma 3 yıl,
Duplikasyon, dilimleme ve yazar hakları ihlali 1 yıl, sınava girmeme cezaları verilmekteydi.
Ayrıca yanıltıcı bilgi, Etik ilkelere saygısızlık, destek verenlere teşekkür etmemek gibi etik
yanıltmalar da çoklu özensizlik ve ihlallerde uyarı-sınava girmeme cezaları uygulanıyordu. Etik
komisyonun çalışmaları ile belirgin bir caydırıcılık sağlanabilmiştir. Ancak etik komisyonda
incelenen dosyaların yaklaşık en az ¼’ü ceza uygulamayı gerektirecek ağırlıktadır. Incelenen
84
TÜRK TIP DİZİNİ
dört yılda yapılan doçentlik başvurularında etik komisyona gönderilen dosya sayısı Doçentlik
başvurularının %3,6 ile %3,8 arasında değişmektedir. Verilen cezalar ise doçentliğe başvuran
adayların %1’inden azdır. Bu bilgiye olumlu bakmak gerekir mi?
Ancak, Doçentlik Sınav Yönetmeliğinde 31 Ocak 2009 tarihli değişiklikle bu komisyon iptal
edildi.Yeni yönetmelik 7. madde de “İntihal ve disipline aykırı fiillerin işlendiği iddiası”
durumunda yapılacak işlem ve öngörülen cezalar başlığı yer almaktadır. 7. madde 5. bendinde
“İntihal iddiası doğru olduğunda doçentlik başvurusu başarısız sayılır. Adayın idari,
cezai ve hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır.” denmektedir. 6. bendinde ise
“................. intihal dışında yayın ve araştırma etiğine aykırılığın varlığı tesbit ederse
durumun raporla ÜAK’a bildirir.” ”........... iddiasının asılsız çıkması halinde.................,
ilgili jüri üyesi hakkında şartların varlığı halinde idari ve adli soruşturma yapılır”
demektedir.
Doçentlik sınav yönetmeliğinde son değişiklikten sonra yapılması gereken diğer düzenlemeler
yapılmamıştır. Etik yanıltmalar ağırlığına yönelik bir sınıflandırma ve buna uygun ceza
uygulamasını kapsayan disiplin yönetmeliği çıkarılmamıştır. “ Yükseköğretim kurumları
yönetici, öğretim elemanı ve memurları disiplin yönetmeliği” 11 – 9/3 maddesi aşırmayı
(intihal) tanımlamakta ve üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezasını gerektiren fiil
olarak görmektedir. Aday üniversite mensubu değilse (Sağlık bakanlığı ya da serbest meslek
sahibi ise) ne yapılacak? 2547 sayılı yasa dışında aşırma (intihal) suçuna yönelik ceza var mı?
657 sayılı yasada bu tanım var mı? Aşırma suçu sabit görülenin yaptığı doçentlik başvurusu
başarısız sayılmakta ya ikinci yıl yeni başvuru yapırsa geçerli mi? Yeni doçentlik sınav
yönemeliği aşırma dışı yayın etiği yanıltmalarını (sahtecilik, aldatmaca, yayın tekrarı, dilimleme
, yazarlık sorunları vb..) suç saymamakta. Zira yükseköğretim disiplin mevzuatına göre yapılan
soruşturmada verilecek cezalar uyarma ve kınamayı geçemez. Bunun bir caydırıcılığı olamaz.
Sonuç olarak Bilim Etiği konusunda en güvenilir kurum olan “Doçentlik Sınavı Etik Komisyonu
kaldırılmış, Etik yanıltmaları inceleme YÖK’e verilmiştir. Ayrıca 5 yıllık birikim ve deneyim boşa
gitmiş, caydırıcı tutumlar ve uygulamalar silinmiştir. Böylece artık ülkemizde Etiğe saygıyı ceza
uygulamaları ile korkutarak dahi sağlayamaz duruma geldik.
BİLİMSEL YAYIN ETİĞİ YANILTMALARINA YÖNELİK ÖNLEM ÖNERİLERİ
Bilimci dürüst, bilgili, donanımlı, yetkin ve aynı zamanda Etik ilkelere saygın, ahlak felsefesine
duyarlı olmak durumundadır. Bilimci; toplumu bilim ve bilgi konusunda aydınlatma,
bilinçlendirme, meslektaşları ile güçbirliği yapma, araştırmacı yetiştirme ve eğitme, onlara
model olma görevini de üstlenir.
Bilim kurumları toplumsal saygınlığını; kesin olarak belirlenmiş etik standartlarının
bulunmasından ve tutumlarının bu standartlara uyum içinde olmasından almaktadır.
Akademik atama ve yükseltilmelerde yayın sayısının esas alınması, araştırma ve yayın etiği
yanıltmalarını arttırmış, hilekârlık yapanların sayısı yükselmiştir. Bilim jürileri adeta noter gibi
çalışmıştır. Eserleri kalite yönünden ciddi olarak incelenmemiştir. Ayrıca etik yanıltmalara
yönelik önlemler yetersizdir. Bu hilekârlığı yapanlara, yayın alanında kötü, utanç verici bir
85
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
uygulamanın gelişmesine yol açanlara ne yapılmaktadır? Tüm sorun buradadır. Kanıtlanmış
bilim etiği yanıltmalarına karşı bilim Kurumlarımız ( YÖK, ÜAK, Üniversiteler, TÜBA, TÜBİTAK
v.b.) ne yapmaktadır? Bugün bilim etiği konusunda ülkemiz pek iyi durumda sayılmaz..
Bilimci yetiştiren kurumlar, araştırma kurumları ve eğitim-öğretim kurumları akademik
kültür ve ahlak felsefesine uygun yönetilmeli ve yapılandırılmalıdır. Yasa, yönetmelik ve
geçmişten günümüze uzanan ancak yazılı olmayan gelenekleşmiş değerler (teamüller)
göz ardı edilmemelidir. Bu değerler liyakati (hak etmeyi, adalet duygusunu yerine getirme
ve karşılamayı) toplum vicdanında özel yere oturtmuştur. Bu zamanla ayrıca yazılı kurallar
halinde dizgilenmiştir.
Etik dışı davranış saptanması ve ilk eylem
Bir araştırmacı ya da okuyucunun diğer bir araştırmacının etik dışı davranışını saptaması zor
bir sürecin başlangıcıdır. Bu tespitten sonra “arkasını dönüp giderse”, “görmezden gelirse”,
“beni ilgilendirmez, neme lazım, başımı belaya mı sokayım” gibi anlayışlarla suskun kalır
ise bilimsel çürümenin zeminini hazırlamış olur. Etik dışı davranışı yapan(lar) zaten bu
zeminin varlığında gelişebilmektedir. Eğer bilimci, bir bilimsel yayında etik dışı davranış
saptamışsa kesinlikle eyleme geçmek zorundadır.
Yayın etiği suç duyurusunda sorun nasıl ele alınır sorusuna ilk yanıt: paniğe kapılmadan, sakin
ve olgun, bilinçli olarak ele alınmasıdır. Bilimsel yanıltma yeni bir şey olmayıp bilim tarihi
boyunca yapılagelmiştir. Tüm ülkelerde görülmektedir. Konu ciddiyetle ele alınmalıdır. Suç
duyurusunda bulunan ve bulunulanın tüm hakları korunmalı ve gizlilik esas alınmalıdır.
Özellikle aşırma ve sahtecilik gibi çok ciddi etik dışı durumlar başta olmak üzere etik yanıltma
varlığını ortaya koymak asla kolay değildir. Burada yapan da yanar suç duyurusunda bulunan
da yanar. Bilimde etik dışı davranışla uğraş ciddiyet, kararlılık, etik duyarlılık ve yüreklilik ister.
Zira çok ciddi eylem ve işlemler gerektirir. Eğer iyi yönlendirilemez ve gerçek değilse suçlanan
kişi ve kurum haksız bir şekilde yıpranır, zarar görür. Ancak somut belge ve bilgilere karşın
gereğini yapmayan, ciddiyetle davranmayan, incelemeleri savsaklayan kurumlar da bu yolu
açmış olurlar. Kurum kimlik ve kişiliğini kaybetmeye başlar. Etik dışı davranışa hoşgörü ya da
destek vermek kadar bilime zarar veren bir başka eylem olamaz.
İlk yasal işlemi ilgili kurum yapmak zorundadır. Burada esas olan etik dışı davranışta bulunanın
da, suç duyurusunda bulunanın da sistemin tam işleyeceğinden emin olmasıdır. Suç
duyurusu güven, tarafsızlık, gizlilik içinde olmalıdır. Kanıtları ortadan kaldırma olasılığına karşı
önlem alınmalıdır. Ancak etik dışı davranışta bulunduğu savlanan kişi, söz konusu durum
aydınlanıncaya kadar korunmalı, masum kabul edilmelidir (3).
Burada esas olan okuyucu etiği, özdenetim ve bilimci sorumluluğudur. Bilimciye yakışan
durumun tam bir analizini yapmak, güvenilir-bilge bilimcilerle görüşmek ve sonuçta boyutları
da göz önüne alarak gerekli duyurumu yapmaktır. Şüphesiz suç duyurusu ile iş bitmez:
izlemek, kanıtlamak ve arkasında durmak gerekir.
86
TÜRK TIP DİZİNİ
Ülkemizde etik dışı davranışa karşı neler yapılmalıdır?
Önlem önerileri
1. Öncelikle yasal boşluk ortadan kaldırılmalıdır. YÖK’e yapılan başvurular, ilgili
Rektörlüklere gönderilmektedir Üniversitelerde ise bir standart uygulanmamaktadır. Çok
ciddi davranış sergileyenler olduğu gibi ciddiyetle ele almayanlarda bulunmaktadır.
Kesinlikle 2547 sayılı yasadaki boşluk giderilmelidir. Etik yönetmelik çıkarılıp etik kurul
oluşturulması güvenceye bağlanmalıdır. Yasaya uygun tüzük ile üniversitelerde etik eğitimi
verilmesini, etik yönetmelik ve yönergelerin hazırlanmasını sağlamak, yerel etik kurullar ve
uygulamaları izlenmek, denetlenmek ayrıca etik dışı davranış başvurularını karara bağlamak
görevleri olmalıdır.
Ayrıca Ulusal Bilimsel Etik Kurul kurulmalıdır. Yerel etik kurullar standardize edilmeli ve
denetlenmelidir. Her üniversite çerçeve etik yönetmelik uyarınca kendi yönetmelik, yönerge
ve işleyişini yaparak etik kurullar oluşturmalıdır.
2. Yükseköğretim Kurumu birimlerinde (üniversiteler, enstitüler vb.) bilimsel araştırma
etiği eğitimi verilmelidir. Üniversiteler Bilimsel araştırma etiği yönetmelikleri çıkarmalı,
etik eğitim sertifikalı hale gelmelidir. Atama ve yükseltilmelerde bu eğitim belgesi ön koşul
olmalıdır. Bilimsel yaşamı seçen genç araştırmacılar önce etik eğitimi almalıdır.
Eğitim
Her alanda karşılaşılan etik problemlerin çözümü çok fazla bilgi birikimini ve beceriyi gerektirir.
Meslek eğitimleri verilirken aynı zamanda etik teorilerin, etik ilkelerin ve davranış ilkelerinin
öğrencilere öğretilmesi gerekir.
Örnek bir yayın etiği eğitimi içeriği en az şunları kapsamalıdır (5):
* Araştırmanın açık ve net yazılması
* Bilimsel yayın yazılım ilkeleri, atıflar, kaynaklar
* Yayın hazırlama ve yazar sorumluluğu, denetleme
* Bilimsel dergilerin durumu, yayın prensipleri, ilkeleri
* Bilimsel dergilerde hakemlik, danışmanlık görevleri
* Editörlerin durumu, yetkileri, konumları ele alınmalıdır.
Üniversitelerde ve diğer bilim kurumlarında bilimsel araştırma ve yayın danışma merkezleri
kurulmalıdır. Buralarda araştırmacı ve yazarların taleplerine yanıt verilmelidir.
Ülkemizde uluslararı atıf dizinlerince taranan dergi sayısında çok ciddi artış olmuştur. 2001’li
yılların başlarında SCI tarafından taranan dergi sayımız 6 iken 29 nisan 2008’de yapışan
incelemede bu sayı 25’e, (SCI:0, SCI-Expanded:21, SSCI:3, AHCI:1), 16 Ekim 2009 tarihli
araştırmada ise 71’e (SCI:0,SCI-Expanded:52, SSCI:13, AHCI: 6) yükselmiştir. Tıp Dergisi sayısı
ise 30’a çıkmıştır. Bu başarıyı sağlayan dergi Editörlerini ve Danışmanlarını kutluyoruz.
87
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
3. Bilimsel araştırma etik kurulları üye tespitinde (seçilmesinde) liyakat esas alınmalıdır.
Üniversite etik kurulları, üniversite üst yönetiminden etkilenmeyecek şekilde bağımsız
olmalıdır. Etik kurul rektör danışma kurulu değildir. Rektörler etik kurulların tarafsız
çalışma olanaklarını sağlamak zorundadır. Gerektiğinde yöneticiler hakkında da
bilim etiği incelemesi yapabilirler. En uygunu Etik kurul üyelerinin üniversite dışından
atanmasıdır. Kurul üyeliği için standartlar getirmeli ve net koşullar konulmalıdır. Kurul üyeleri:
deneyimli, yetkin, derinliğe sahip donanımlı ve etiğe duyarlı kişilerden seçilmelidir. Etik kurul
üyeleri üzerinde hiçbir şaibe olmamalıdır.
“ETİK KURUL” üyeliği büyük bir erdemlilik gerektirir. Erdemli olmak bilgi ile birlikte cesareti,
yürekliliği de gerektirir. Bir etik kurul üyesi: edep, vicdan, bilim ve hukuğu birlikte sentezlemiş
kişilerden olmalıdır. Bilimsel deneyim sahibi ve saygınlığı ön planda olan yürekli ve bilge bilim
insanlarından oluşacak bir kurul yetkilendirilmelidir.
Yerel etik kurulların çalışmaları sıkı denetlenmeli, açık kanıtlara karşın etik yanıltma kararı
vermeyen, etik duyarlılığı sulandıran kurullara ve üyelerine yaptırım uygulanmalıdır. (19).
4. Etik dışı davranışın tanımı net olmalıdır. Her bir bilimsel yanıltma ve buna uygulanacak
cezalar belirlenmeli, birden fazla etik dışı davranış saptanması durumunda her birinin
yönetmelik karşılığı ağırlaştırılmış olarak uygulanmalıdır. Eylem kanıtlandığında uygulanacak
kurallar önceden belirlenmelidir. Özetle bir “bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerini ihlal
disiplin yönetmeliği” hazırlanmalıdır. Bu durum halen yürürlükte olan 2547 sayılı YÖK yasası
ve yürürlükteki disiplin yönetmeliği ile önlenemez, yeni yasa gerekir.
5. Bilimsel yanıltmaya yönelik etik inceleme ve soruşturmada gizlilik esastır. Suç
duyurusunda bulunan ve bulunulanın her türlü hakları korunmalıdır. Etik dışı davranışa
yönelik araştırma sonucu kusurlu davranış saptanır ise derhal soruşturma açılıp kurallar
hızla ve tarafsız bir şekilde uygulanmalıdır. En hızlı ve etkin yöntem: bilimsel yanıltma yaptığı
saptanan kişilerin üzerine ödünsüz olarak gidilmesi, onları koruyan, göz yuman kişi ve
kurumlara da gereğinin yapılmasıdır.
Yayın etiği ihlali yaptığı kesinleşen kişi(ler) ile ilgili olarak kongre düzenleyen dernekler
ve bilimsel dergiler net tavır göstermelidir. Uygun bir süre (örneğin 5 yıl) kongrelerde ve
dergilerde o kişi(ler)nin diğer sunu ve yazıları alınmamalıdır.
6. Yargıya taşınabilir. Etik dışı davranışın özüne bakılarak diğer kurumları ilgilendiren
yönleri varsa ilgili kurumlara bildirilmeli, belirlenen etik dışı davranışın niteliğine göre
olay yargıya da götürülebilmelidir.
7. YÖK, Üniversitelerarası kurul, üniversiteler, TÜBİTAK ve TÜBA bünyesinde Bilimsel
araştırmada etik dışı davranış veri tabanı oluşturulmalıdır. Elektronik ortamda ulaşıma
açık bu sitede özellikle etik dışı davranıştan kesinleşmiş ceza alanlar ve etik dışı davranış türleri
ilan edilmelidir. Kesinleşmiş intihal, uydurma, ikiz yayın gibi ağır etik yanıltmalar Türkiye’nin
bilimsel yayın listesinden çıkarılmalı ve dünya bilim çevrelerine ilan edilmelidir.
Bilimsel yanıltma yaptığı somut olarak saptanmış ve verilen ceza ile ilgili tüm aşamalar bitmiş
(yargı dahil) ise sonuç kişinin kurumuna, üyesi olduğu meslek odası, vakıf veya derneğine,
yayınlanmış ise ilgili bilimsel toplantı başkanlığına ve dergi editörüne bildirilmelidir. Editör
sonucu ilk yayında okurlar ile paylaşmalı, ilgili yayını yok sayılmalı ve yayından çekmelidir.
88
TÜRK TIP DİZİNİ
8. Bilimciler üzerindeki yayınların niceliksel durumu, yayın sayısı baskısı kaldırılmalıdır.
Nicelik ile nitelik birlikte ele alınmalıdır. Doçentlik sınavındaki önkoşul olarak belirtilen
yayın sayısı, yayın niteliği ile birlikte ele alınmalı, yardımcı doçentlik ve profesörlük atamayükseltilmeleri
bu esasta ağırlıklandırılmalıdır. Yayın niteliğine eserin yankı değeri, adayın
yayınlarının aldığı uluslar arası atıf sayısı önemli bir öğe olmalıdır.
Birçok önleme karşın bilimsel yanıltma sayısının yıllara bağlı olarak giderek artması nedenleri
detaylı olarak irdelemeli ve bulunmalıdır: Bilimsel yanıltma nedenleri arasında galiba en
önemlisi bu önlemlerin kâğıt üzerinde kalması, yaptırım uygulanmaması. Kurumların hukuğu
uygulamada ürkek davranması ve adeta ilkesizliğidir. Daha önemlisi ise kanıta dayalı bilimsel
yanıltmaları örtbas eden yönetimlerin yerinde kalması, hatta etik dışı davranışta bulundukları
kanıtlanan kişilerin çeşitli yönetim kadrolarına gelmeleri, getirilmeleridir. Görevde iken etik
yanıltma yaptığı belgelenen ve makalesi yayınlandığı dergi tarafından yayından kaldırılan
kişi(ler)in göreve devam etmesidir. O kişiler kurumlarındaki etik dışı davranışlara karşı hiçbir
işlem yapmazlar.
Sonuçta biz kendi aklımızı kullanıp ahlaklı olamıyorsak herhangi bir güç bizi etik davranmaya,
ahlaklı olmaya zorlayamaz. İstediğimiz kadar konuşalım, yasa ve yönetmelik getirelim,
YÖK istediği kadar onu bunu işten atsın, etik yanıltmaya mani olmanız mümkün değildir.
Toplumun değerlerini eğitimle düzeltebilirsek ancak bir yere varabiliriz ve etik o zaman anlam
kazanmaya başlar. Ebü Bekr Muhammed İbn Zekeriyye er-Râzi (864-925) “Bir dirhem ilim,
bin okka edebe muhtaçtır.” demiştir.
Bilimsel ortam olmadan bilim olamaz. Avrupada bilimin gelişmesi ve toplumun entelektüel
alt yapısı: bilim adamının geniş bir kültür ortamının ve entelektüel eğilimler içinde yetişmesi
ile sağlanmıştır. Sosyal yaşamda kendini etik açıdan sorgulamayan araştırmacı; bilimsel
araştırma ve yayında etik davranır mı? Etik bir bütünlük ve kimliktir. Kimlik bilim, bilgi, eğitim
ile gelişir ve yerleşir.
Türkiye’de son yükseköğretim aşaması: bir bina kiralanıp ( veya sürekli kullanım izni verip) içine
akademik ünvanlı (!) birkaç kişiyi koyarak üniversite açmak şeklinde olunca bilim üretmek bir
yana bilimsel okuma ve yazma bile gelişmez. Bilimi ve eğitimi bilmeden bilim etiği bilinemez.
Bir milleti özgür, bağımsız, görkemli, yüce bir toplum halinde yaşatan terbiyedir ve onu
tutsak yapan sefalete iten de bunun yokluğudur.” “Tehdit esasına dayanan ahlak, bir
fazilet olmadıktan başka itimada da şayan değildir”
Mustafa Kemal Atatürk
89
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK - 2009
KAYNAKLAR:
1. Yıldırım C., Bilimin öncüleri, TÜBİTAK popüler bilim kitapları dizisi-9. 1995
2. İnci O., Bilimsel araştırma, yayın ve tıp etiği, Türk Üroloji Derneği Kongre Basım Evi İSTANBUL 2008
3. Bilimsel araştırmalarda etik ve sorunlar, TÜBA yayınları, TÜBİTAK MATBAASI, 2002
4. Erzan A., Bilim okuryazarlığı ve bilim etiği (internet ad)
(atlas.cc.itu.edu.tr/~erzan/erzan_etik_cum.doc)
5. Özgen C., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi “Bilimsel araştırma ve yayınlarda etik ilkeler” çalıştayı
(7.10.2006) “Bilimsel araştırma ve gelişmelerde etik” başlıklı sunu
6. Baysal B., Bilimsel yayınlarda etik sorunlar: Kurumlar arası kargaşa, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji (CBT)
1079:20, 2007
7. Doğan M., Araştırma makalelerinde yeni bir rekor: 18. sıra CBT. 1161:8, 2009-10-27
8. Onat A., Türkiye’nin bilimsel yayın 2007 verileri, Dünya ve İslam ülkeleri CBT 1088:21 2008
9. Hacettepe Üniversitesi araştırma ve yayın ilkeleri
(www.hacettepe.edu.tr/duyuru/rekduy/aetik.shtml)
10. Ruacan Ş., Bilimsel araştırma ve yayınlarda etik ilkeler
(www.karto.itu.edu.tr/derslerimiz/etik/sruacan2.pdf)
11. Kurtuluş Töreci: Yayın Ettiği- 1. Bölüm, Endokrinolojide Diyalog cilt 1. sayı 2, 2004 (http://www.endokrin.
com/endokrin/index.php?/categories/c1s2p75.html)
12. Etiğe aykırı davranışlar (www.yok.gov.tr/uak/duyuru/etige_aykiri.pdf)
13. Öztürk O., Aşırmacılık nasıl önlenecek CBT 767:12, 2001
14. Namal A., Üniversite tarihimizde intihale dikkat çeken bir (ilk) belge, CBT, 943:2, 2005
15. Arda B., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi “Bilimsel araştırma ve yayınlarda etik ilkeler” çalıştayı (7.10.2006)
“Örneklerle yayın etiği” başlıklı sunu
16. Güzeldemir ME., Bilimsel araştırmaların ve bilimsel yazıların etik açıdan sorgulanması, Sendrom
Akademik düşünce platformu: 2:2:6-12, 2007
(http://www.gata.edu.tr/duyurular/SORULARLA%20Bilimsel%20Arastirmalarin%20ve%20Bilimsel%20
Yazilarin%20Etik%20Acidan%20Sorgulanmasi.pdf
17. Kurtuluş Töreci: Yayın Ettiği-II. Bölüm, Endokrinolojide Diyalog cilt 1. sayı 3, 2004 (http://www.endokrin.
com/endokrin/index.php?/categories/c1s3p137.html)
18. Oğuz NY., Bilimsel yayın etiği, klinik psikiyatri 2:153-159, 1999
19. Arda B. Etiğe kavramsal giriş ve temel yaklaşımlar, Bilim etiği ve bilim tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi;
20-36, 2004
90
TÜRK TIP DİZİNİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder